Televizyon beyni geliştirir mi?!
Geçen haftanın New York Times Magazine konularından biri bu. Genel ve popüler 'Televizyon seyretmek insanı aptallaştırır' fikrinin karşısına çıkan, ilginç bir tartışma konusu. Yazıda genel olarak söylenen şu: Ne söylerseniz söyleyin, televizyon programlarının seviyesizleşmesinden ne kadar bahsederseniz edin ve istediğiniz kadar 'geçmişte şöyleydi böyleydi' deyin, genel gidiş, zeka yönünde! Bu tezi savunmak için verilen örnekler yabana atılır gibi değil. Amerikan televizyonuyla Türk televizyonları arasında birçok paralellik bulmak mümkün. Reality Show'lardan, uyarlanmış, orijinali yabancı formatlı yarışmalara, adaptasyon dizilerden benzer dekorlara, Amerikan televizyonunu birçok yönden takip/ taklit ettiğimiz için yazıda söylenenler ilginç. Önce '24', 'Sopranos' gibi dizilerden bahsediliyor. Bu tür dizilerin şiddet, sigara gibi kötü alışkanlıkları teşvik ettikleri görüşü bir yana, artık 70'lerin ve 80'lerin dizilerinden çok daha fazla bilgi, karmaşık karakter yapıları ve çok sayıda iç içe hikaye ihtiva ettikleri görüşü hakim.
DAHA İYİYE GİDİYOR Aynı şeyi bizdeki dramalar ve bazı komediler için söyleyebiliriz bence. 80'lerde yayınlanan, tek hikayeli, temposuz, karikatür karakterli bir komedi dizisiyle, son yılların 'Bir Demet Tiyatro'sunu veya ayıptır söylemesi 'Avrupa Yakası'nı karşılaştırabilir misiniz?! Veya eski dramalardan sonra, çok boyutlu karakterleri, birden fazla ama birbirine bağlı öyküleriyle 'Asmalı Konak'ı, 'Bir İstanbul Masalı'nı, 'Aliye'yi, 'Kurtlar Vadisi'ni, bütün eleştirildiği yönleri bir yana bırakırsak, 'aptalca' diyebilir misiniz? Ya da, bundan 30 yıl önce, ele aldığı konular ve benzerlikler açısından Deli Yürek' kadar cesur bir dizi yapılabilir miydi? 'Çemberimde Gül Oya'nın bakış açısı ve ele aldığı hikaye, bundan 20 yıl önce televizyonda konu edilebilir miydi? Dekor, kostüm, reji, oyunculuk kalitesinden hiç bahsetmiyorum, gün geçtikçe iyiye gittiği ortada.
DİZİ PAZARI NASIL OLDU? Yazıda, "Şimdiki dizilerin çoğunu seyrederken, bundan 15- 20 yıl öncesinde seyrettiğiniz dizilere göre, çok daha fazla konsantre olmanız gerekiyor" diyor. Çünkü daha fazla bilgi akışı, çok daha fazla karakter ve farklı öykü, ipucu ve detay var. Uzun sözün kısası, şimdiki dizilerin çoğu, daha 'karmaşık'. İyi yönde! Bizdeki 'Kurtlar Vadisi'nin bolca aldığı 'kötü örnek' eleştirileri, ABD'de de bazı dizilere yapılıyor. Gerçek şu ki, artık dizilerdeki karakterler de, siyah ve beyaz, iyi veya kötü değil. Ahlaki değerler daha gri tonlarda oynamaya, karakterler iyi ve kötü yönleriyle yazılmaya başladığı gibi, dizilerin gerçekçilik derecesi de artıyor. Bu tür programların 'karmaşıklaşmaya, detaylanmaya' başlamasını, birkaç sebebe bağlıyor makalenin yazarı. Dizi pazarında ortaya çıkan DVD pazarı birinci sebep. Eğer sadece bir kere seyredilecek kadar basit, kolay anlaşılır bir iş yaparsanız, kim, niye DVD'sini alsın? İkinci sebep olarak, eskiden, en azından 20 yıl önce olmayan internet siteleri, dizilerin fan grupları gibi etkilerden bahsetmiş. Bu seyirciler her diziyi o kadar dikkatli ve o kadar detaylı seyredip eleştiriyorlar/ övüyorlar ki, zaman zaman saçma veya taraflı da olsa, diziler hakkında şehir efsaneleri bile oluşsa, sürekli gelen bu yoğun görüş bombardımanı, senarist/ oyuncu/ yönetmen ve yapımcıyı bir ölçüde uyarıyor/ yönlendiriyor.
REKABET İYİ BİR ŞEYDİR Gelelim, en çok konuşulanlara. Yazıya göre, şimdinin aşağılanan reality show'ları, eskinin başarılı yapımlarıyla kıyaslanmamalı. Yani 'Ben Evleniyorum'u geçmiş yılların tartışma programlarıyla veya 'Aşk-ı Memnu' gibi dizileriyle değil, benzer tür programlarıyla karşılaştırmak lazım. Bizde bu türler yeni olduğu için belki şu şekilde bakmakta yarar var. Evet, 70 ve 80'li yıllarda Semra Hanım, Tülin, Caner ve benzerleri henüz bize musallat olmamışlardı ama haber kanalları da yoktu. Belgesel kanalları birer hayaldi. Film kanalları fantaziydi. Evet, saç saça baş başa birbirine giren gelin-kaynanaları canlı yayınla 24 saat seyretmiyorduk ama tek kanallı dönemde, 'denetim' denen, komedilerden şarkılara, oryantalden özgür tartışmalara birçok fikir ve eseri yasaklayan mekanizma çok mu şahaneydi? Ayrıca, özel televizyon patlamasıyla ortaya çıkan acemilikleri, yayınlanan 'gece jimnastikleri'ni falan ne çabuk unuttuk? Televizyonun, beyni bir yönde geliştirdiği fikri, bizim televizyonlar için geçerli mi, ben makalenin yazarına tam olarak katılıyor muyum, tartışılır. Ama 'her şeyin gittikçe kötüye gittiği' kanısında da değilim. Rekabet iyi bir şeydir, uzun vadede, iyi olan hayatta kalır ve iyi şöhretle hatırlanır!
|