|
|
|
|
|
|
Hastanede otel olsa sorun kalmaz!
Bürokrasiyi anlatan ünlü 'Bugün git, yarın gel' sözü hastanelerin durumunu özetliyor. Günlerce muayene sırası için bekleyen hastalar çözümü bulmuş. 'Bir otel açılsın o kadar yolu gidip gelmeyelim' diyorlar.
Devlet hastanelerinde doktorla karşılaşmak için sabaha karşı sıraya giren hastaları muayene odasında kötü bir sürpriz bekliyor. Beşerli gruplar halinde doktor tarafından kabul edilen hastalar, tüm sorunlarını yalnızca doktora değil odada bulunan diğer hastalara da açıklamak zorunda kalıyor. Hasta doktor mahremiyeti devlet hastanelerinde pek bulunmuyor. Anlattığınız şikayetleriniz sonunda doktor sizden tahlil ya da röntgen isterse o zaman yeni bir koşturmaca başlıyor. Bu tetkikler için daha günlerce sabah kuyruklarına katılacağınız, sonra bunları doktora yorumlatmak için yeniden 'barkod' alacağınız anlamına geliyor. Bir hastanın hastanede muayene edilip hastalığına ilaç yazılması en azından üç, dört gününü alıyor. Hastanelere yeni getirilen düzen muayene standardını değiştirmedi. Doktorların muayene için bir hastaya ayırması gereken ideal sürenin en az 20 dakika olduğunu yıllardır herkes öğrendi. Ancak getirilen tüm yeni düzenlemeler 20 dakikalık ideal sürenin 2 dakikaya sabitlenmesini sağladı.
YÜZLERCESİ GERİ DÖNÜYOR İstanbul'un merkezindeki hastanelerde artık doktor odalarının kapılarında aynen bankalardaki gibi numaratörler bulunuyor. Size muayene sıranızı gösteren bu numaratörler aynı zamanda doktorunuzun şu anda kaç hastaya baktığının da resmikaydı anlamına geliyor. Doktorların günde 100 hasta bakma zorunluluğu bulunuyor. Sekiz saat çalışan bir doktor iki dakikada bir hastayı muayene etmek zorunda kalıyor. Yanındaki hemşireler de bu sırada hastayı hazırlamak yerine hastanın kaydını yapmak, barkodlarını kontrol etmek ve odadaki diğer hastaları ellerindeki deftere işlemekle uğraşıyorlar. Tüm sistem hasta kaçaklarını önlemeyi amaçlıyor. Ancak bu sırada muayene olmayı başaramadığı için o gün evine dönmek zorunda olan yüzlerce hasta unutuluyor. Telefonla verilen randevu saati genellikle iki saatlik gecikme gösteriyor. 55 yaşındaki Fatma Tilkat, dört gündür hastane kapısına geldiğini anlatıyor. Bir gün kızı, bir gün de gelini onun için koşturmuş, şeker hastası, yüksek tansiyonu var. Doktor ayrıca akciğer röntgeni istemiş. Pazartesi günü başlayan koşturması cuma günü saat 15.30 sıralarında devam ediyordu. "Doktor artık bugün ilaçlarımı yazar herhalde' diyordu.
KAF DAĞI'NIN ARDI GİBİ... Hastalar, hasta yakınları herkes ellerindeki kağıtlarla bir yerlere koşturuyor. Kimi sevk için kimi tahlilleri için gerekli imzaları tamamlamanın peşinde. Her hastanın elinde en az üç dört kağıt var. "Bu kan tahliliminkağıdı, onu tamamladım, bu gün de doktor için geldim, üç gündür hastaneye gelip gidiyorum" diye anlatıyorlar. Mevlube Yüksel, tansiyonun 28 olduğunu ve sabah beşten beri beklediğini anlatıyor. Daha önce açık kalp ameliyatı geçirmiş, ilaçlarının yenilenmesi için salı gününden beri hastaneye gelip gittiğini anlatırken, "20 kişi sonra bana da sıra gelecek, doktor buraya imza atarsa artık iki ay buralara gelmeyeceğim inşallah" diyor. Bu hikâyelerden doktor kapılarında yüzlercesi anlatılıyor. Herkes çaresiz. Bütün bu bürokrasiyi gerçekten çok hasta olan birinin aşması imkânsız.
YENİDEN KUYRUK MU? Doktorlar steteskoplarını çok az kullanıyor. Onlar yalnızca anlatılan şikâyetlere uygun tetkik isteme ve imza atma görevini üstlendiklerinden çoğu zaman hastanın yüzüne bakma fırsatı bile bulamıyorlar. "Tüberküloz olabilirim" diyorum. Röntgen için sevk yazıp sonra tekrar gelmemi istiyor. Şaşırıyorum. Avrupa ülkelerinde karantina gerektiren bu şikâyet devlet hastanelerinde son derece normal bir durum olarak algılanıyor. Röntgen kağıdımı alıp hastaneden çıkıyorum. Bu röntgeni çektirebilsem bile doktora yorumlatabilmem için yeniden sıraya girmem gerekecek bu da yeniden sabah beş kuyruğu anlamına geliyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|