| |
Çember daralıyor
Frankfurter Allgemeine Zeitung... Alman sağının en güçlü gazetesi... Tirajı 300 bin... Okuyucu sayısı 1 milyon 100 bin... Bu gazetede üç gün önce "bizimle ilgili" ağır bir yazı yayınlandı. Özetle denildi ki: * Ermeni soykırımı vardır. * Ama Türkler, pişkinlik yapıyor ve soykırımı reddediyorlar.
Avrupa'daki pek çok sivil toplum örgütümüz ve vatandaşımız bu yayına tepki gösterdi. Gazeteye "karşı görüş" yolladı. Aradan iki gün geçti. Bizim "karşı görüşlerden bir tanesi bile" yayınlanmadı.
Ama aynı gazetede, aynı konuda, dün bir "okuyucu görüşü" yer aldı. Gazetenin yayınına "destek veren" bir Alman'ın mektubu. Yine özetle deniliyor ki: "Soykırım vardır... Gazete az bile yazmış."
Almanya'dan, Belçika'ya geçelim. Muhalefete mensup bir milletvekili, Belçika Parlamentosu'na saçma sapan bir öneri getirdi: - Soykırım olmuştur... Soykırımın olmadığını söyleyen, Belçika yasalarına göre suç işliyor demektir... Böylelerine suçlu muamelesi yapılsın.
Belçika Parlamentosu'nda bu önerge oylandı. Parlamenterlerin üçte biri oylamaya katılmadı. Üçte ikisi "bu konuyu konuşalım" dedi. Karşı çıkan tek kişi olmadı. Ve önerge "komisyona gönderildi."
Komisyon, önergeyi inceleyip, parlamentoya getirecek. Eğer Belçika Parlamentosu kabul edecek olursa... "Soykırım yoktur" diyen Türkler, Belçika'da suç işlemiş sayılacaklar.
Belçika'dan yeniden Almanya'ya geçelim. Alman Parlamentosu'nda, yine soykırım iddiaları ile ilgili olarak, Türkiye aleyhine bazı görüşmeler yapılırken. "Bir şey" oldu. Sanki birisi "düğmeye bastı." Ve müzakereler "Haziran'a ertelendi." "Neden" acaba?
Nedenini söyleyelim: Alman Başbakanı Schröder, mayısın ilk haftasında Türkiye'ye gelecek de ondan. Schröder, Türkiye'den döndükten sonra... Göreceksiniz, Alman siyaseti "aynı konuyu" yine gündemine alacak.
"Böyle meselelerde" Batı'da iktidar, muhalefet, TV'ler, gazeteler ve sivil toplum örgütleri arasında sanki "gizli bir mutabakat" oluşuveriyor. Hepsinden "aynı ses" çıkıyor. Batı bunu nasıl yapıyor? Biz neden yapamıyoruz? "Devlet politikası" olması gereken konular bizde niçin "iç politika malzemesi... Sen, ben çekişmesi" haline geliyor?
Dün Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ile konuşuyorduk... Ona "yukarıda yazdıklarımızı" söyledik. Prof. Halaçoğlu'nun tepkisi şöyle oldu: - Ne kadar ilginçtir, ben de pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısında bu konuları dile getirdim... Yaptığım değerlendirme destek buldu... Konu sadece tarihçilere bırakılamaz.
Kıbrıs konusunda da böyle olmadı mı? Biz "içerde" birbirimizi yerken, "dışarıda" davayı kaybettik. Dileriz Ermeni meselesinde kaybetmeyiz.
|