Rakamlar neden halkın refahına yansımıyor?
Gaziantep'teyiz. Gaziantep Genç İşadamları Derneği GAGİAD'ın düzenlediği toplantıda, rakamların halkın refahına neden yansımadığını tartışıyoruz. Gaziantepli işadamları bu konu üzerinde uzun bir süredir kafa yorduklarını, ancak bir sonuca ulaşamadıklarını ve bir çıkış yolu aradıklarını belirtiyorlar. Önce halkın refahına yansımayı kısaca tanımlayalım . Büyüme gerçekleşince bireylerin gelirleri artması veya yaşam kaliteleri yükselmesi gerekir. Geçiminin daha öncesine kıyasla biraz da olsa rahatladığını hisseden veya yaşamın kalitesinin arttığını fark eden kişiler "tamam, şimdi bir şeyler oluyor" derler. Büyümeden pay aldıklarını düşünürler. Tersi olursa, bazı sorular akıllarına takılır. Veriler mi yanlış, aldatılıyor muyuz, yoksa gelişmeleri yorumumuzda mı hatalar var, neden refahımız artmıyor sorularına yanıt ararlar. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde bu soru daha az sorulurdu. Gelirlerde yapılan yüksek oranlı nominal artışlar " parasal yansıma" yaratır, konuya reel bazda yaklaşım sınırlı düzeyde kalırdı. Enflasyon tek haneye düşünce, gerçekler çok daha iyi gözlenir ve hissedilir hale geldi. Sorular da sorulmaya başladı. Nedenler Son üç yılda toplam yüzde 25 oranında büyüyen milli gelirin halkın büyük çoğunluğuna yansımamasının bir çok nedeni var. Bunları kısaca sıralayalım. 1. Milli gelir son üç yılda yüzde 25 büyüdü ama sabit fiyatlarla ve Türk Lirası hesabı ile halen 2000 yılının düzeyinin biraz üzerindeyiz. 1987 yılı baz alınarak yapılan hesaplamalar, 2000'de 119 trilyon TL olan milli gelir düzeyinin, 2003 yılında 123 trilyon liraya yükselebildiğine işaret ediyor. Bunun yansımasının kısıtlı olacağı kuşkusuzdur. 2. Büyümenin kaynaklarına baktığımızda bazı sorularla karşılaşıyoruz. Sevgili Asaf Savaş Akat, bir haftadır sürdürdüğü yazılarında, milli gelir artışında önemli yer tutan "stok" rakamının neden bu kadar yüksek olduğu konusunda beyin cimnastiği yapıyor. Prof. Akat'a göre, firmalar, son üç yıldır 51 milyar dolar eşiti stok biriktirmişler. Rakamlar bunu gösteriyor. 2004 yılında toplam üretimin 113 milyar dolar olduğunu düşünürseniz, biriken stokun yıllık mal üretiminin yüzde 45'ini oluşturmasının nedenini ve anlamını çözmeniz gerçekten zor. 3. Milli geliri, bu dönemde, dolar cinsinden hesaplayınca işler karışıyor. Doların değeri, uluslararası düzeyde ve Türkiye'de 3 yıldır değer kaybediyor. Bu döviz kuru ile milli geliri hesaplayıp değer yargılarına ulaşmaya çalışılınca, yanlış sonuçlar ortaya çıkıyor. Örneğin, kişi başına gelirin 4.000 dolara yaklaştığının söylenmesi gibi. 4.Türkiye'nin gelir dağılımının bozukluğu da artan üretimin geniş tabanlı halk kitlelerine yansımasını önlüyor. Dünya Bankası'nın son çalışmasında Türkiye, gelir dağılımı en bozuk ülkeleri arasında yer alıyor. Toplumun en yoksul yüzde 20'sinin gelirden aldığı pay sadece yüzde 6.1 iken en zengin yüzde 20'lik bölümün payı yüzde 46.7 düzeyinde . Bu durumda milli gelir artışının yaklaşık yarısı en zengin bölüme gidiyor . 5.Altyapı eksiklileri veya yenilenmemesi nedeniyle hayatın kalitesini arttırmaya olanak tanımıyor . Kamunun yüksek borçluluk düzeyi, alt yapı yatırımlarına yeterli kaynak ayrılmasına mani oluyor. Yollar, çevre, demiryolları, metro, trafik gibi hayatın kalitesini yükseltecek konulara ilişkin sorunlar, gerekli yatırımlar yapılamadığından çözümlenemiyor. Dolayısıyla yaşamın kalitesinin yükselmesi de sağlanamıyor. Devam edeceğim.
|