Çağdaş pinokyolar
Bundan yıllar önce Beşiktaş için herkes "Kolej takımı" derdi... 3 yıl üst üste şampiyonluk kazanan, bunların sonuncusunda hiç yenilmeyen Beşiktaş aynı zamanda saha içinde de centilmendi. Bir süre geçti... Beşiktaş yıpranmaya başladı... Hem yönetim, hem takım olarak yenilik arayışına gitti. Bir türlü istenen uyum sağlanamadı. Serdar Bilgili, Lucescu ve 100. Yıl ortamı denirken elde edilen şampiyonluk ve yakalanan hava ertesi yıl kaybedildi. Yıldırım Demirören ve Kıvanç Oktay'ın takım liderken istifa etmeleri, Sinan Engin'in pasifize edilişi takımı şampiyonluktan ve ikincilikten etti. Beşiktaş artık Fenerbahçe'yi yenmekle sevinen bir takım oldu. Tıpkı 5 yıl önce UEFA şampiyonu Galatasaray'ı tesadüfi bir golle yenen Fenerbahçe'nin yaptığı gibi... Dikkatle izliyorum... Maç gününden beri Beşiktaş yönetimi alınan bu galibiyetle bütün sezonun kötü izlerini silme çabasında. Oysa Beşiktaş, zaten 4 yıldır Kadıköy'de kaybetmeyen, Fenerbahçe'yi tarihi boyunca yenildiğinden daha çok yenmiş bir takım. Kalecisiz, 10 kişi ve 4-3 yenmek elbette büyük onur . Ama bu onur yönetimin değil, sahaya yüreklerini koyan futbolcuların öncelikle... Yönetimin sürekli öne çıkma çabası, gazete ziyaretleri, tribünlerdeki yumruk şovları kötü bir sezonu ne kadar kurtaracak?
Beşiktaş'ın Milne'le yakaladığı hava, 90'lı yılların ortasında sona ererken sahneye Fatih Terim çıktı ve Türk futbol tarihinin en önemli takımını kurdu. 4 yıl içinde Galatasaray öyle bir seviyeye geldi ki Avrupa'da sarıkırmızılılar gibi çabuk, pres yapan bir takım daha yoktu. Aziz Yıldırım dün İTÜ'deki bir panelde konuşmuş; "Galatasaray'ın UEFA şampiyonluğu tesadüftü" demiş. Aksine tırnaklarıyla kazıyarak şampiyon oldu Galatasaray... Süper Kupa'yı alması da mı tesadüftü? Şampiyonlar Ligi'nde 17 maç oynaması mı yoksa? O Galatasaray'ın 12-13 oyuncu verdiği Milli Takım, Dünya üçüncüsü oldu. Evet, Galatasaray'ın da Milli Takım'ın da kura şansı vardı.. Ama karşımıza çıkan her takımı yenmek, final oynamak, kupayı almak gibi Türk ulusunun hazır olmadığı şeyleri başarmak bile çok büyük işti... Ardından Galatasaray'ı bitirdiler. Sahada büyük işler yapan sarıkırmızılı takımın kasasını tamtakır hale getirdiler. Bunu kim yaptı, kim etti bilemem. Ama 130-140 milyon dolarlara varan borca ulaşan Galatasaray, futbol dışındaki her branşta ufalmak zorunda kaldı.. Fenerbahçe karşısında stat, şampiyonluk, Avrupa'ya gitme, diğer branşlarda başarı gibi bütün üstün olduğu silahları kaptırmaya başladı. Daha da kötüsüyle karşılaştı Galatasaray... Teknik direktörü yönetimi suçladı, alenen... "Paralarımızı ödemiyorsunuz" diye.. Ardından taraftarlar bir yenilgiyle Florya'ya yığılıp, başkan ve teknik direktöre yönelik çirkin söylemlerde bulundu. Fenerbahçe birçok alanda hızla Galatasaraylaşırken, Galatasaray istemeden de olsa Fenerbahçeleşmeye başladı. Sakın bu sözlerimden iki kulübe yönelik hakaret anlaşılmasın. Fenerbahçe, istikrarsızlığın sembolüydü Türkiye'de... İstikrarlı bir kadro oluşturma çabasına girdi. Yönetiminden teknik direktörüne, futbolcusuna kadar daha az konuşup, daha az gündem yaratmaya çalıştılar. Bu basın için kötü ama Fenerbahçe için iyiydi. Aziz Yıldırım bu yüzden, Fenerbahçe alışkanlıklarını kırmaya çalıştığı için eleştirildi ama sonunda kulübü bu açıdan modern bir yapıya soktu. Yıldırım'ın da eksileri vardı tabii.. O da ortamı geren hareketleri, demeçleri, teknik direktörlere karışması, futbolcuları tehdit etmesiyle öne fırladı. Fenerbahçe'nin gelmiş geçmiş en başarılı başkanı olurken, diğer taraftarların hiç de sevmediği bir yüz haline geldi.
Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray... Ülke futbolunun temel taşları... Komik söylemlerle, cahil toplulukları kandırma peşinde koşan yönetimlerini görünce üzülüyor insan. Çık, kaybettiğinde sen de kutla rakibini. Kazandığın zaman o da seni kutlayacaktır. Eğer yapmazsan, pinokyoyu oynamayı sürdürürsen, sezonun 10'uncu haftasında ligden koparsın . 10 kişi ve kalecisiz kalan bir rakibe yenilirsin. 2 yıl önce Avrupa'da final oynadığın bir branşta, küme düşersin.
|