Güldürücü amca!...
Ne olacak benim bu halim yahu? Ben bir baltaya sap olamayacak mıyım? "Bu kadar işi nasıl yapıyorsun? Sen bir zaman mühendisisin" diyorlar. "Yahu ben daha hiç çalışmadım, ömrüm şenlikle, eğlenceyle geçiyor" diyorum. Hep tatildeyim kısacası.. İlk fırsatta çalışmaya başlayacağım. Hani çocukken insan her mesleğe heves eder de, asıl yapacağı işi aklından bile geçirmez ya; hah işte, benim ki de öyle. Bizim sülalenin baba tarafı hep eczacı. Benim de eczacı olmama karar verildi. "N'apayım, oliyim bari.." dedim. O zamanlar eczacılıkta eczacılık ama.. Al kutuyu raftan, at torbaya dönemi başlamamış. Reçeteler eczanenin arkasındaki laboratuarda hazırlanıyor. Havanda yapılıyor haplar, kapsüller.. O zaman bu kadar çeşitli ilaç yok. Doktorlar yazıyor, eczacılar hazırlıyor. Ben de ayak altında dolaşıyorum. Hastaların çoğu ilaçlarla birlikte falan filan otu içerse, ilaca destek olup olamayacağını soruyor. Babam da eczacı olan babasından öğrendiğini tekrarlıyor. "Hastalığa doktorun yazdıkları iyi gelir; otlar da destek olur... İlaçlar vücuda, otlar ruha iyi gelir.. Aklınla vücudun elele verir, birbirine destek olursa çabuk iyileşirsin.." diyor, eczacı Mahmut bey.. Dedem de eczacı, oturduğu yerden lafa giriyor eczacı Ali bey.. "Bol bol gül, patlat kahkahayı. Kahkahayı duydumu kaçar hastalık.." diyor. Ben de eczacı olacam ya, ilk denemeleri ufak kardeşim Saide üstünde yapıyorum.. Kar yağıyor, yollar kapanıyor.. Saide'nin karnı ağrıyor.. "Uf olmuş karnı.." Camın önünden kar alıyorum; karı iyice sıkıp ufak haplar yapıyorum. Saide'ye yutturuyorum. Saide karları yuttukça karın ağrısı artıyor. Evdekiler duymadan Saide'yi iyileştirmem gerek. Dedemden öğrendiğimi uyguluyorum. Güldürmem lazım kızkardeşimi; gülerse hastalık korkup kaçacak ya. Hemen bütün mahallenin taklidini yapmaya başlıyorum.. Saide gülüyor. Kahkahalarından karın ağrısı korkup kaçıyor. Kızkardeşim iyileşiyor. Akşama yemek masasında kararımı açıklıyorum.. "Eczacı olmaktan vazgeçtim. Güldürücü olacağım.. Hem ben çok eğleniyorum hem de hastalıkları korkutup kaçırıyorum.." Çocuk aklımla büyük kararlar almışım.. Aradan yıllar geçtikten sonra çözüyorum ne demek istediğimi.. Güldürücü; büyücü gibi bir şey. Güldürerek hastalıkları kovan bir nevi şaman.. Bu işleri, oyunculuğu, yazmayı çizmeyi, anlatmayı meslek tutunca öğrendim.. Kimi kahkahadan kırar geçirirmiş, kimi güldürerek düşündürürmüş. Kimi düşünürken gülermiş, kimi acı acı güldürürmüş.. Kimi acıyı dindirirmiş güldürürken.. Hep aynalar tutar güldürücü amcalar, ağbiler, ablalar.. Lunaparktaki aynalar pavyonu gibidir bizim sahneler.. Bazen büyülten, bazen küçülten, bazen yamultan bazen doğrultan aynalar tutarız.. Aynalar, aynalar.. Bazen dışını gösterirken insanın içini yansıtan aynalar.. Ben, güldürücü amca o kadar eğleniyorum ki tiyatro yaparken, sinemada, tv'de oynarken, kabarede ya da bir köy meydanında güldürücülük yaparken.. Öyle bir keyifleniyorum ki izleyenler gülüp eğlenirken... Devamlı tatildeyim sizin anlayacağınız. İnsan yaptığı işte çok eğlenince daha üretici olabiliyor; herhalde ondandır böyle tatil çocuğu gibi orada burada koşuşturmam. Tatil bitince ben de doğru dürüst bir işe girip, bir baltaya sap olurum belki.. O zamana kadar güldürücülüğe devam. Bugün saat 15.00'de İş-Sanat'da "Eski Çamlar Bardak Oldu" adlı güldürüyü sergileyeceğiz.. Ama önceden hastahaneye uğramam gerek. Ben güldürücü olunca Saide eczacı oldu. Şimdi yine "uf" olmuş, karnı ağrıyor. Gidip onun hastalığını korkutmam lazım.
|