Olmak ya da olmamak
Yeni, hiç oynanmamış, bana özel yazılmış bir oyunu olsun istiyordum tiyatromun. Kalktım Aziz Nesin'e gittim. Gitmeden aradım, telefonda, "Gel çay içeriz muhabbet ederiz, ama oyun yazamam. Elimde bir roman var onu bitiriyorum" dedi. Tabii ben önceden direnişini nasıl yıkacağımı biliyorum, iyi hazırlanmışım, kalktım gittim. Hoş beş, çay kahve... "Oyun yazmam, elim dolu" diye tutturdu. Direnişini kıracak belgeyi önüne koyuverdim. Bendeki belge Aziz Ağbi'nin kitaplarından birinin başına koyduğu Altın Palmiye Ödülü'nün metni. Bilmeyenler için ve de bilenlere anımsatmak için: Altın Palmiye her yıl İtalya'da yapılan uluslararası mizah yarışmasının birincilik ödülü. Aziz Nesin abone olmuş gibi her yıl arka arkaya birincilik ödülünü gidip İtalya'dan alıyor, bir de spagetti yiyip geliyor. Yani, lafın gelişi gidip alıyor. Çoğu zaman gidemiyor. Çünkü pasaport alamıyor. Ödül töreni geceleri evde çoluk çocuk oturup İtalyan usulü makarna yapıp yiyorlar, böylece İtalya'ya gitmiş gibi oluyor. Karısı Signora Nesinelli, "Bu Nuh'un Ankara Makarnası'ndan yapılmış olan, İtalyan usulü spagetti size İtalyan hükümeti adına takdim ederim" diyor. Aziz Ağbi de "Ben Türk çatalıyla İtalyan makarnası yiyemem, üstüne sarmısaklı yoğurt dök, Türk halkıyla İtalyan halkının kardeşliği gerçekleşsin" diyor.
NESİN'E PASAPORT VERİLMEDİ Peki Aziz Nesin'e niye pasaport verilmiyor? Bir gomonistlik eder, diye korkulup pasaport verilmeyen Aziz Nesin durmadan yazıp çizip Türk insanını mükemmel bir şekilde anlatıyor. Yabancı dillere çevriliyor, en çok satan kitaplar listelerinde başa güreşiyor; ama gidip ödülünü alamıyor. İtalyanların yolladığı Altın Palmiyeleri de TC Devleti hazinesine bağışlıyor. Altın Palmiye'nin yanında gelen metinde deniliyor ki "Bu belge bütün okuyucularına Aziz Nesin'den sürekli eser yaratmasını talep etme hakkını verir." Attım belgeyi önüne, "Hakkımı istiyorum" dedim. Çok güldü, "Sen kazandın", dedi. Bir ay sonra hakkımı verdi. Yazdığı oyunun adı, 'Hakkımı Ver Hakkı'ydı. Biz tiyatrocular 'kapılar kırıldı' deriz. Sizin anlayacağınız, oyun çok iş yaptı. O hızla bugünlere geldik. Ben her yıl Mart'ın 27'si yaklaşmaya başladı mı sorarım kendi kendime, "Tiyatrocu olmakla iyi mi ettim?" diye. Malumunuz, bugün 27 Mart, Dünya Tiyatrolar Günü. Eski zaman torbasını kucaklarken Aziz Nesin'le yaşadıklarım, ilk oyunun yazılışı, bana omuz veren dostlar geldi aklıma... Tiyatrocu büyük bir özveriyle mesleğinin sıkıntılarına katlanır, onunki bir yaşama biçimidir... Amenna, peki seyirci ne arıyor orada? Hah, söyleyeyim efendim seyircinin ne aradığını. Seyirci, tiyatronun bir eğlenerek düşünme biçimi olduğunu biliyor. Bazılarına çok tuhaf gelebilir, ama insanoğlu düşünürken çok eğlenir. Eğlendirirken düşündüren, ortak bir yaratım sürecinin parçası olmak için gider tiyatroya. İnsan üstüne düşünmek, daha önce düşündüklerini gözden geçirmek, varoluşuna sağlam nedenler bulmak için sanatın peşinde koşar insanoğlu. Bütün bunları yaparken yaşamın temel ilkesi olan hazzın peşinde olduğunu bilir. Yaşamı, yaşamını her gün yeniden şekillendireceği, çamurdan bir heykel gibi avuçlarının içinde yoğurabilmek için, dünyaya her gün yeniden biçim vermek için okur, dinler, izler ve kendi sesini bulur. Ve der ki, "Yaşamın karşısında pısıp kalmadım. İzledim, düşündüm, başkaldırdım. Yenilmedim, ezilmedim. Bugünü ve yarını yeniden kurmak istiyorum. Tek gerçek, değişimde. Bütün günahlarıyla ve sevaplarıyla insanı seviyorum. Bir ot gibi değil, bir çağdaş insan gibi bu dünyadan geçmek istiyorum. Çağıma tanık olarak. Bu yüzden insanla ve insanın her haliyle ilgiliyim. Tiyatro bütün bu düşüncelerime ve isteklerime cevap verdiği için tiyatroya gidiyorum. Benim olan bir şeye sahip çıkıyorum. Türk tiyatrosu yalnızca tiyatrocuların değil, seyircinin de tiyatrosudur. Ülkemin tiyatrosuna sahip çıkıyorum. Ülkemdeki çürümeye 'dur' diyebilmek için yaşama dört elle sarılıyorum." Evet sevgili dostlar, seyirci bu nedenlerle sahip çıkıyor tiyatroya. Oyuncular her akşam büyük bir özveriyle içimizi aydınlatıyorlar. Ve Shakespeare'in asıl çocuğu Hamlet bıkıp usanmadan yineliyor, "Çürümüş bir şeyler ver bu Danimarka Krallığı'nda." Allah'tan Hamlet oğlumuz Danimarka'dan söz ediyor. "Çürümüş bir şeyler var Türkiye'de de" dese hemen iyi bir avukat bulması gerekebilirdi. Ne demiş üstat? "Olmak ya da olmamak..." Aziz Nesin için. Sanat yaşama sahip çıkmaktır. Yaşama sahip çıkmak için sanatla iç içe olmak gerekiyor. Sanatla iç içe yaşamlarını sürdürenler ağır bir işçilik olan yaşama sanatının sırrına eriyorlar. Eve efendim Dünya Tiyatrolar Günü'nüzü kutlar, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.
|