| |
|
|
Başbakan'a amfibik yağcılık nelere mal oldu!..
Geçtiğimiz cuma gecesi korkunç bir lodos patladı Marmara Denizi'nde. Boğaziçi dalgaları ocakta unutulan, kaynayıp taşan tencere suyu gibi köpürüp, sıçradı kıyılara. Daha öğlen saatlerinde fırtınanın kopacağını bilen deniz adamları, neleri var neleri yoksa güvenceye aldılar teknelerini. Balıkçı barınakları, kuytu koylar, mendirek içleri doluverdi birkaç saat içinde. Sadece o ince yağ tüccarları göze aldı böyle bir saçmalığı. Bir tek onlar; ikazlara, "yapmayın etmeyin" sözlerine aldırış etmeden bildiklerini okudular. Kıyıda işi bilenler sordu; - Kardeşim bu koca alameti buraya bağlıyorsunuz ama fena deniz olacak bu gece. Lodos patlayacak. Tehlike yaratır! - Hiçbir şeycik olmaz. Biraz sallanır o kadar. - Niye koyuyorsunuz ki bunu buraya? - Sayın Başbakanımız, Güney Kore Cumhurbaşkanı ile yarın saat 14.00'te tekne turuna çıkacak. Doğrudan tekneye binmesin de buradan geçsin istiyoruz. - Yarın sabah gelin bağlayın o zaman kardeşim. Gece gece burada kalmasın bu koca alamet..
Taşlar oynadı Dinlemediler ve bağladılar 3040 tonluk platformu Dolmabahçe rıhtımına. Sonra zaman geçti, karanlık çöktü ve voooaaav!.. Deniz kudurmuş gibiydi gözümle gördüm. Ve inat edip oraya tutuşturdukları platform kâbusa döndürdü geceyi herkese. Gerilip gerilip tos atan bir boğa gibi kıyıdan 7-8 metre açılıyor, ardından beşik gibi sallanıp, gülle gibi kafa vuruyordu rıhtımın tarihi taşlarına. Kısa sürede o tarihi taşların büyük bölümünü gerçekten de tarihe karıştırdı. Parçaladı, söktü yüz yıllık yerlerinden. Sonra cami tarafındaki babayı yerinden çekip aldı. Kıç tarafı boşlukta sallanıp daha zapt edilmez hale geldi.
Tehlike büyüyor Artık tek bir halat tutuyordu bu dev platformu. Giderek epriyen, tel tel çözülüp zayıflayan bir halat. Az sonra o da kopacak ve tam gemi yolu üzerine dev bir mayın gibi savrulacaktı o iri kıyım şey. Bir tankerin ona çarpması değil çarpmaması mümkünsüz olacaktı az kaldı. Facia adım adım geliyordu. Oradaki birkaç yurttaş gibi ben de sarıldım telefona, polis merkezini, nöbetçi müdürlükleri, deniz polisini, sahil güvenliği, itfaiyeyi aradım. 25 dakika sonra itfaiye geldi. Hiçbir şey yapamayıp el böğürde bekledi o kardeşler. Ardından deniz polisi geldi ve gördüler ki tehlike gerçekten büyük. Saatler süren telefon trafiği, hayatlarını riske ederek platformla kıyı taşları arasında cambazlık yapıp kopmak üzere olan halatı güçlendirmek için çabaları inanılmazdı. 300 metre. Evet tam 300 metre ileride, Fındıklı'da Gemi Kurtarma Müdürlüğü vardı ve kıllarını kıpırdatmıyor, bir römorkör göndermiyorlardı.
Uğursuzluk bitmedi Sabaha karşı zahmet edip gelebildi hazretler. Alıp götürdüler o koca kortuyu. Başbakan ve konuğu Roh Moo-Hyun'un gezisi için hazırlanan tekne de Beşiktaş'ta Deniz Müzesi Komutanlığı'na ait iskeleye demirli olarak bekledi ertesi gün. Lakin Uğursuzluk bitmemişti. 'The İstanbul' teknesinin altında ve çevresinde rutin kontrolleri yapan dalgıç polis memuru Hulusi Çatalyürek, kontrol sonunda kendilerine ait tekneye çıktı ve 2 dakika sonra fenalaşarak güverteye uzandı. Kalp krizi geçiriyordu. Hemen ambulansa aldılar ve Taksim Hastanesi'ne yetiştirdiler.
Lütfen el koyun Ne yazık ki kurtarılamadı 10 yıllık polis memuru. Geride gözü yaşlı bir eş ve iki çocuk bırakarak şehit oldu. Başbakan'a bu gelişmeleri sızdırmaz kimse. Yiyecekleri fırçadan, zılgıttan korkarlar çünkü. Ama ben buradan açıklıyorum. Usta bir denizci, deneyimli bir kaptan babanın oğlu olan, neredeyse denizin, teknelerin içine doğmuş olan Başbakan Erdoğan bu gayretkeşlikleri öğrenip elbette hesap sorar birilerinden. Dolmabahçe rezaletiyle ilgili tüm görüntüler o gece nöbetçi olan kameraman arkadaşlarda var. Ya da benden istensin hemen ileteyim. Tayyip Bey görsün ve gerekeni yapsın, "amfibik yağ çekme seansı" nelere mal oldu..
|