|
|
|
|
|
|
YÖK varsa gelecek yok
Milli Eğitim Bakanı Çelik yeni YÖK'le ilgili olarak gerçekleştirmek istedikleri değişikliğin engellenmiş olmasından duyduğu esefi dün bir kere daha sert bir dille ifade ederken haklılık ve haksızlığı aynı anda yaşıyordu. Haklıydı, çünkü YÖK'ün yok edilememesi veya hiç değilse mümkün olduğu kadar az zararlı hale getirilememesi her vatandaş gibi Milli Eğitim Bakanı'nı da sabahakşam ağlatmalıdır. Haksızdı, çünkü iktidar ağlama duvarı değildir. Ne var ki, zaman zaman başbakanda da gördüğümüz bu tür yakınmaların tamamını aynı torbaya koyup 'iktidar şikayet etmez, gereğini yapar' demek de çok isabetli bir yargı değil. Bir yandan demokrasinin doğası gereği hükümetin 'mutlak iktidar' olmasına karşı çıkarken bir yandan da 'neden her istediğin düzenlemeyi yapamıyorsun' diye çekiştirmek yaman bir çelişkidir. Siyasi istikrarı bozacak kural dışı unsurların hala demokrasi çarkımız üzerinde etkin olduğunu göre göre, hükümetin ortamı germek bahasına şu veya bu değişikliği yapmak için şartları zorlamasını tavsiye etmek çok iyi niyetli bir yaklaşım da sayılmayabilir. Dolayısıyla YÖK meselesinde tasarladığı düzenlemeleri yapamadığı için hükümeti ve Milli Eğitim Bakanı'nı eleştirirken iki kere düşünmek gerekir. Birinci düşünüşünüzde değişiklikte ısrar etmemelerini anlayışla karşılarsınız. İkinci düşünüşünüzde ise mazur göremeyeceğiniz noktaya odaklanırsınız. Bu da 'iktidar basireti'nden yoksun olma meselesidir. Basiretiniz varsa, öngördüğünüz bir düzenlemeyi demokrasinin kuralları içinde gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinizi vaktinde kestirir, böylelikle 'deneyip başaramamış' durumuna düşmezsiniz. Özellikle YÖK meselesi gibi bir konuda geri adım atmak zorunda kalan bir hükümetin siyasi açıdan nasıl trajik bir zaafa sürükleneceğini iş işten geçmeden hesaplarsınız. Basiretiniz yeterli değilse hanenize kaydettireceğiniz siyasi bir yenilginin bazı alanlarda sizi 'müzmin mağlup' haline getireceğini göremezsiniz. Bir iktidarın 'müzmin mağlup' olması ise çok derin bir milli irade yarasıdır. Seçim kazanıp hükümete gelen orta tabaka halkın çocukları bilinçaltlarına çökmüş 'iktidar korkusu'nu salyasümük sergilemekten sakınamadıkları takdirde seçkinlerdeki 'devletin gerçek sahibi' havasını pekiştirirler. Hükümetin YÖK karşısında acizlik belirtmesi demokrasinin doğasındaki paylaşımcılığı değil, muhafazakar siyaset adamının teslimiyetçiliği gelenekleştirmesini yansıtır. Daha halkça bir ifade ile 'eh bir köylü çocuğu olarak ben ancak iktidarın bu kadarına ortak olabilirim' demeye gelir. Çünkü YÖK bu toplumda, halkın iradesine aykırılığın simgesi ve süngüsüdür. Bu meselede YÖK'ün çatıştığı ve çeliştiği siyasi kurum sadece iktidar partisinden ibaret değildir. Bütün sağ seçmen ve bir kısım sol seçmenle birlikte halkın ezici çoğunluğunun değerleri YÖK sultanlığı tarafından kara listeye alınmıştır. Üniversite camiası neredeyse yüzde doksan dokuz oranıyla YÖK'ten şikayetçidir. Böyle bir kurum karşısında iktidarın çaresiz kalması, millet iradesinin üstünde güç merkezinin varlığını kurumlaştırmak demektir.
YÖK sadece merkezi yönetimi ile demokrasimizde kural dışı bir güç odağı olmakla kalmamakta, yol açtığı yaygın keşmekeşle üniversiteleri idari açıdan sancı yuvası, eğitim açısından kalitesizlik laboratuvarı haline getirmektedir. Bugün dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına girebilen bir tek Türk üniversitesi yoksa sebebi YÖK'ten başkası değildir. Üniversitesi olmayan bir toplumun geleceği yoktur. YÖK Türkiye'nin geleceğini yok etmektedir. Kendini gittikçe daha feci şekilde hissettiren bu üniversitesizlik felaketine dair öylesine yoğun şikayetler alıyorum ki, her birini birer satırla dahi yansıtmaya kalkışacak olsam bu sütunda başka hiçbir konuya değinme imkanım kalmaz. Son olarak 19 Mayıs Üniversitesi yönetiminin bir uygulaması ile mağdur edilmek istenen doktorasını yapmış 77 öğretim ve araştırma görevlisinin feryadı karşısında hissettiğim çaresizlik yüzünden bir vatandaş olarak utanç içindeyim. Gencecik bilim insanları, ideolojik bağnazlığın kurbanı olarak tasfiye edilme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Artık şakası yok; bu ülkenin geleceğini karanlıktan kurtarmak için ikinci bir 19 Mayıs'a muhtacız. Gazi'nin Samsun'a ayak bastığı günün anlamını tamamlayacak milli hamle YÖK'ün yok edilmesi olacaktır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|