| |
Küçük hayaller görkemli sesler
Kaç yaşındaydım? 18-19 filan olmalı. Gerçekleştirmesi mümkün iki küçük çaplı hayalim vardı. İlki, otomobile atlayıp tatile gitmekti... Diğeri ise bir müzik seti almaktı: Ama öyle üçü bir yerde cinsinden değil. Amfi, kolonlar, çalıcı ayrı ayrı olacak. Kaliteli ses verecek. Bu hayali gerçekleştirmek için nedense yıllarca bekledim. Nihayet geçenlerde harekete geçtim. Ne almalı? Önce bir bilene danışmalı.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın müdürü Görgün Taner'i aradım: " Aman bana yardımcı olacak birini bul. " Taner iki gün sonra cevap verdi: " İstanbul Hi-Fi Club'tan Osman Tümay 'a danışabilirsin... " Ne? Hi-fi (' hayfay') mı? Önce kısacık bir bilgi: Yüksek kalitede, stüdyoda ya da konserde çalınan müziğe çok yakın ses veren cihazlara 'hi-fi' ( high fidelity ) deniyor. 'Hayfaycılar'ın hayattaki en büyük hedefi, mükemmel müzik sesine ulaşmak. Korka korka Osman Bey'i aradım: "Fazla param yok" dedim, "Benzetme yaparsak; ancak yerli otomobilden kent cipine geçebilirim." "Anladım" dedi Tümay, " Etiler Alkent sitesinin içinde Lotus firması var. Onlar hem bu işten anlar, hem de satış yapar." Bir gün Zevcenur Hanım'la birlikte gittik. Tunç Bozoğlu ve Hakan Demirkıran ile tanıştık. Onları dinlerken konu hakkında ne kadar cahil olduğumuzu anladık. Her amfi ve kolon üreticisinin ' imza' adı verilen bir ses rengi, bir ses sahnesi varmış. Dinlettiler, biz bile fark ettik. Mesela İngilizler'in ünlü markası ' Naim'de ses cihazın iki üç metre arkasından geliyordu. İnsan sesi, akustik sesler lambalı amfilerde daha iyi çıkıyordu. Buna karşılık transistörlü amfiler elektronik ve rock müzik severlere daha uygundu. Bizi en çok şaşırtan ise aslında eski teknoloji olan lambalı amfilerin pabucunun dama atılmamasıydı. Tersine transistörlü amfilerle mükemmel bir biçimde yarışıyorlardı. Amfi ve kolonları teker teker dinlettiler. Ah o satıcı numarası! Onlar kaliteyi (ve fiyatı!) yeni yeni cihazlarla yavaş yavaş artırırken, cihazlardan gelen sesin güzelliği de katlanıyordu. Sonuçta hiç aklımıza gelmeyen bir kombinasyonda karar kıldık: Marantz CD çalar, JM-Lab kolonlar ( Fransa ) ve Audio Research ( ABD ) lambalı amfi (fotoğrafta gördüğünüz gibi tuhaf bir alet.)
İstanbul Tünel'deki Lale Plak'ın sahibi Hakan Atala'nın tepkisi ise, "Eyvaaah, artık müzik değil, ses dinleyeceksiniz " şeklindeydi. Bu sözün anlamını pazar sabahı anladım. Cumartesi günü cihaz eve kurulduktan sonra, bir heves saatlerce dinledik. Sonra uyuduk. Sabah uyandığımda kendimi şöyle düşünürken yakaladım: " Acaba Sheela Raman 'ın albümünü nasıl çalacak? " " Canım Sheela Raman'ı dinlemek istiyor " demiyorsunuz da, " Onun CD'sinden ne tür sesler çıkacak " diye düşünüyorsunuz. Yani ' özne'; müzisyenden, gruptan, CD'den; onu çalan cihaza kayıyor. Osman Tümay, "Gayet iyi bir amfi... Ama asıl performansını 300 saat sonra gösterecek" dedi. Ardından da ekledi: " Ne kadar şanslısınız; eşinizle birlikte dinliyorsunuz. Halbuki onda dokuzu erkek olan 'hayfaycılar'ın başı eşleriyle derttedir. " Osman Bey'in demek istediğini bir iki saat sonra anladım. 1970'lerin senfonik rock gurubu ' Yes'in ' Close to the edge' albümünü çalayım dedim... Az daha kavga çıkıyordu.
|