Tasarruf sahiplerini 'zede' yaptık şirketleri yabancılara kaptırdık
Ekonominin finansmanı için ihtiyaç duyduğumuz kaynaklar Türkiye'de var. Servet şeklinde, geçen hafta ülkemize gelen Hernando de Soto'nun deyimiyle ölü sermaye biçiminde veya yurtdışına kaçmış olarak bu kaynaklar mevcut. Ama biz bu kaynakları harekete geçiremiyor, koruyup büyütemiyoruz. Sanki sonu hüsranla biten üç perdelik oyunu oynuyoruz.
1. PERDE: 'Yerliye tokat...' Oyunun ilk perdesinde halkın tasarruflarını yatırıma dönüştürmek istemesi, bunu gerçekleştirirken hep kazaya belaya uğraması, bankerzede, bonozede, borsazede olması var.
* 1960'larda devletin hürriyet tahvilleri ile tasarruf sahipleri ilk tokadı yedi. * 1960'ların sonuna doğru Hastaş ile ilk halka açılma yoluyla tasarruf sahiplerinin mağdur edilmesine tanık olduk. * 1970'li yıllarda yurtdışındaki gurbetçilerin kurduğu işçi şirketlerindeki hüsrana tanık olduk. * 1980'lerin başında bankerler halktan 3.2 milyar dolar topladı. Batarken arkalarında 1 milyon mağdur bıraktı. * 1994 krizinde 17 aracı kurum battı. 50 binden fazla yatırımcı zarar gördü. * 2001 krizinde ise borsa şirketlerinin batışı gündemdeydi. Borsa şirketlerinin yüzde 14'ünün batması ve zor duruma düşmesi, sayıları 100 binleri bulan küçük hissedarı vurdu. Aracı kurum ve şirket batışları borsazedeler yarattı. * 1990'larda yurtdışı gurbetçilerden kayıtdışı toplanan paralar verimliverimsiz alanlara yatırıldı. Adına yeşil sermaye denen holdinglerin içinde batırılanlar, geride 100 binlerce mağdur bıraktı. Bu örnekler, halkın yüksek oranda tasarruf etmeye ve bunu sermayeye dönüştürmeye çok yatkın olduğunu, ama devletin bunu doğru kanalize edemediğini gösteriyor.
2. PERDE: 'Yurtdışına kaçış...' Oyunun ikinci perdesinde Türkiye'den yurtdışına çıkarılan servet ve sermaye var. Bir eski Merkez Bankası başkanı Türkler'in yurtdışında tuttuğu toplam servetin miktarını 100 milyar dolar olarak vermişti. Eski BDDK Başkanı Engin Akçakoca bunun miktarını 60 milyar dolar olarak açıklamıştı. Şimdiki Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan da, 100 milyar dolarlık bir rakam telaffuz etti. Neresinden bakılırsa 60100 milyar dolarlık bir servetin yurtdışına çıkmasından bahsediyoruz. Sermayenin kıt olduğu bir ülkede kendini yeterince güvende hissetmediği için, mevcut para da kaçıyor.
3. PERDE : 'Ve yabancılaşma...' Aynı zamanda tiyatro oyununun son perdesi. Özelleştirilmesine karar verilen veya krizlerde alınan yaralardan dolayı satışa çıkarılan Tüpraş, Erdemir, Turkcell, Türk Telekom gibi Türkiye'yi dünya ligine çıkartacak, markalaşmış en büyük şirketlere yerli talipli ortaya çıkamıyor. Sermayeleri yetmiyormuş. Bu şirketlerin hepsine de yabancılar talip. Satılırsa yabancılar alacak. Türkiye'nin en büyük 10 şirketinden altısı yabancı sermayeli hale gelecek. Yarın öbür gün geride kalan birkaç büyük şirket daha şu veya bu nedenle satışa çıkarsa bu gidişle onları da yabancılar alır. * Başarısızlığın tescili - Sermayesi kıt olan ve kalkınmaya şiddetle ihtiyaç duyan bir ülkede, tasarruf edenlere ve bu tasarruflarını yatırıma dönüştürmek isteyenlere bu kadar hor bakılması, paraya bu kadar hoyratça davranılması çok büyük bir tezat. Yatırım ortamı bu kadar bozulursa, bu denli servet ve sermaye düşmanlığı yapılırsa, kayıtdışılık bu ölçüde yaygınlaşırsa, mülkiyet hakları bu derece ihlal edilirse, hukuk devleti işletilmezse ve bunların ötesinde zihniyet değişikliğine gidilmezse, Türkiye'nin kalkınması ve yarattığı markalarla dünya liginde oynaması mümkün olamayacak. Bugünkü markaları yabancılara sattıktan sonra, zaman içinde yaratacağımız yeni markaları elimizde tutacağımızın hiç bir garantisi yok. Bugün geldiğimiz nokta, şimdiye kadar uyguladığımız ekonomi politikalarının başarısızlığının veya strateji yokluğunun tescilidir.
* Sonuç - "Yaşam tiyatrosu da bir reji ister" S.J. Lec
|