Sınıfın en aptal öğrencisi Kazım Kanat'tır!....
İskenderun Lisesi'nde matematik hocamız Molla Hoca bir elinde fırça, öteki elinde bir kutu boya ile sınıfa girdi... Herkes şaşkın! Ama o geldi karşımda durdu ve gözlerimin içine baktıktan sonra, beni bir kenara iterek sıranın üzerine çıktı. Sonra da elindeki fırçayla kırmızı boyayı döke saça sınıfın duvarına yazdı: "Bu sınıfın en aptal öğrencisi Kazım Kanat'tır!..." Sınıfta tek kelime yok. Ben ise salak salak, alfabeyi yeni söken talebe gibi heceleyerek okuyorum. Sonra da okuduğunu anlamayan salak bir öğrenci gibi hocama soruyorum. "Bu neden öğretmenim?" Elbette bunu yüksek sesle değil, fısıldayarak söylüyorum. Ama bütün sınıf yüksek sesle okuyor: "Bu sınıfın en aptal öğrencisi Kazım Kanat'tır!.." Hoca dersi bıraktı gitti... Arkadaşlarım da teneffüse çıktı. Ben ise sınıfta tek başıma oturup kalakaldım... Önce yalnızdım ama sonra bütün okul, o ünlü duvar yazısını görmek için sınıfa gelmeye başladı. Benim o yıkılmış halim kimsenin umurunda değil. Herkes duvar yazısını okuyor. Hem de yüksek sesle. O an tek yaptığım şey babama kızmak. "Benim ne işim var fen bölümünde" diyorum. Oysa edebiyat bölümünde olsam, o nefret ettiğim matematik hesaplarından, cebir çözümlerinden ve logaritmalardan kurtulacaktım. Ama nerede!.. Lise ikinci sınıfa geçtiğim gün babam, "Sen fen bölümünde okuyacaksın" dedi, "Ama baba ben" dedim. Babaya itiraz yok... Şu hayatın saçmalığına bak. Ben de gazetecilik okumak isteyen oğluma "Hayır" dedim. "Sen kamu yönetimi ve siyaset bölümü okuyacaksın." O da benim babama yaptığını yaptı. Boynunu büktü. Babamın bana yaptığı yanlışı ben de oğluma yaptım! Neyse efendim!.. Ertesi gün hocamız Molla Hoca sınıfa geldiği zaman benim söyleyecek tek bir şeyim yoktu. Çünkü karnemdeki matematik notum 1 (Bir). Ama birden içimde bir şeyler patladı: "Hocam... Peki ben 10 üstünden 10 alırsam sen ne yapacaksın?" Hocamız Molla şaşkın. Umutsuz vaka gibi suratıma baktı ve dedi ki: "Sen sınıfını geç, ben bu yazıyı dilimle yalayarak silerim!.." Hocamızın bu söylevi sanki benim sorunum olmaktan çıktı, okulun sorunu oldu. Aslında konu ben değilim. Konu o acımasız ve gaddar Molla Hoca'ya bir ders vermek. Sınıfımızın tüm öğrencileri bana moral vermeye başladı. "Sen istersen yaparsın. Çalış" diyenler sonunda büyük planı açıkladı: "Seni biz çalıştıracağız ve en yüksek notu alarak lise mezunu olacaksın." Çalışmada gözüm yok ya... "Şu işi kopya çekerek yapsak olmaz mı?" dedim. Herkes kafasını salladı. "Peki" dedim "Molla Hoca'nın motosikletini havaya uçursam". Herkes suratıma ters ters baktı. O an anladım ki çalışmaktan başka çarem yok. O nefret ettiğim kitapların başına oturmadım, bütün sınıfça oturtuldum. Gece ve gündüz çalışıyorum. Öğrendikçe kendime güvenim geliyor ve korktuğum o rakamlara sanki ben hükmediyorum. Öğrendikçe keyifleniyorum ve moralim yükseliyor. Kendi kendime söyleniyorum: "Sen bu sınıfın en aptal öğrencisi değilsin. Sen bu sınıfın dahi çocuğu Einstein'ısın, aslanım" diyorum. Bu arada bütün okulun gözü bende. Onlar tarihi savaşın sonunu merak ediyor. Benim o çılgınca savaşımı bilmeyen Molla Hoca beni gördüğü zaman acı acı gülümsüyor.
İNTİKAM ZAMANI Gün geldi, imtihan başladı. Sonucu okul bekliyor. Herkes Molla Hoca'nın yolunu gözlüyor. Geldi, sınıfa girdi ve önümde durdu, "İnanamıyorum. 10 üzerinden 9 aldın" dedi. Ben ise "Niye 10 vermedin?" diyorum. Ama bütün sınıf hocaya duvarı gösteriyor. Herkes "Hadi sil hocam" diye bağırıyor. Günlerdir bu anı bekleyen ve intikam için inanılmaz şovlar hazırlayan ben sustum. Bir kelime edemeden şunu dedim: "Dilini o yazıya değdir yeter hocam..." Sonra sınıftan çekip gittim... Doğru eve... Her sömestrde, kırıklarla dolu karne ile eve gitmeye korkan ben, bu kez başarmanın gururu içindeydim. O zaman anladım ki; başarmanın tek yolu çalışmaktır. (Bana hayat dersi veren Molla Hocam'a minnetlerimle...) Bu anılar demeti başta yeğenim Birkan Fırtın olmak üzere, şu sömestr tatilinde karnesi kırıklarla, zayıf notlarla dolu öğrenciler için yazılmıştır. Çocuklar... Kimse size zayıf not vermiyor. Zayıfı siz alıyorsunuz. Tek yol kendinize güvenmek ve çalışmak. Haydi ders başına!
|