| |
|
|
Adnan Menderes'in koltuğu
Çakırbeyli'ye gidip de, Adnan Menderes'in Çiftliği' ne uğramamak olur mu hiç? Ana kapıdan girdik, içeride kimse yoktu. Herkes işte, güçte. Arabanın kornasını uzunca süre çalınca... Çiftliğin içinden biri bağırdı: - Geliyorum. Ve az sonra Mehmet kahya geldi.
- Mehmet Koca... Çiftlikte ne ekiyor, ne biçiyorsunuz? - Ne ekersen ek, tadı yok. - Neden? - Bölgenin milli mahsulü pa muk... O da para etmiyor. - Hiç mi etmiyor? - Fiyat bir yılın gerisine düştü.
Adnan Menderes Çiftliği' nin kahyası Mehmet Koca: - TARİŞ, borsaya göre fiyat verse, çiftçi batacak... Fakat TARİŞ, çiftçiye göre fiyat verse, bu defa kendisi batacak... İkisi, birbirine bağlı... TARİŞ yoksa, çiftçi de yok... Çiftçi yoksa TARİŞ de yok. - Mehmet kahya... Öyleyse bu işin sonu ne olacak? - Tayyip beyin dediği olacak... Her şey yeniden yapılanacak... Üretici, ayağının üstünde durmayı öğrenecek. Zannedersiniz ki çiftlik kahyası değil, ekonomi hocası.
Mehmet kahya: - Köylü, köyünden kopmamalı... Kopmaması için destek vereceksin... Vermezsen, büyük şehirlere göçen köylü, devlete daha çok masraf çıkarır.
Çayı ağaçların altında içtik. "Kahveyi de Adnan Menderes'in köşkünün içinde... Menderes'in koltuğuna oturarak içelim" dedik. Duvarda, Menderes'in resmi asılıydı. Onu da elimize aldık. Kahvemizi içip kalkınca... Mehmet kahya dedi ki: - Yavuz bey üstünü, başını silkele. - Ne diye? - Oturduğun koltuk rahmetli Menderes'in koltuğu... Oraya kimse oturmadı... Koltukta yılların tozu var... Bak pantolonunun arkası bembeyaz oldu. "Zararı yok" dedik: - Ankara'ya dönünce pantolonu kuru temizlemeye yollarız... Faturasını da sayın Aydın Menderes'e. Bu sözümüz üzerine "bölge halkı" saygıyla eğildi: - Aydın beyimize selam söyle.
|