Terör mücadelesinde yanlız hissetik
Başbakan Erdoğan, Norveç'te, Nobel Enstitüsü'nde konuştu: 'Hiçbir semavi din, insanı öldürmeye müsaade etmez. Yani teröre müsaade etmez. Ne İslam, Ne hıristiyanlık, ne diğer dinler. hiçbirisi...'' 'Bizler terörle bu mücadeleyi sürdürürken, ne yazık ki, kendimizi hep yalnız hissettik. bu mücadeleyi ülkemizde yalnız verdik''.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hiçbir semavi dinin, insanı öldürmeye müsaade etmeyeceğini belirterek, ''Yani teröre müsaade etmez. Ne İslam, ne Hıristiyanlık ne diğer dinler. Hiçbirisi... Ama zaman zaman terörün veya teröristin önüne bu tür sıfatlar yakıştırma gayreti içine girmenin ardında, ben doğrusu insaf dışı veya samimiyet dışı yaklaşımlar arıyorum'' dedi.
Erdoğan, Nobel Enstitüsü'nde, ''Küresel Barış Arayışı ve Türkiye'nin Katkısı'' konulu bir konuşma yaptı. Sözlerinin başında barışın önemine işaret eden Başbakan Erdoğan, barışı tanımlarken, ''Savaşın olmaması hali midir? Çoğu zaman savaşla kazanılan bir değer midir? Yoksa, şiddeti tamamen reddeden bir bakış açısı mıdır?'' sorularını yönelterek, barışın tanımının sık sık değiştiğini ifade etti.
Bu kavramı algılama biçimlerinin, parçası olunan kültüre ve yetiştiriliş tarzına göre değiştiğini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bir hususun doğruluğundan emin olabilirsiniz. Mutlak barış, insanlık tarihi boyuncu ender yaşadığımız bir durumdur. Öte yandan savaş, insanlığın tarihi kadar eski bir konudur. Geçen yüzyıllar, binlerce anlaşmanın bozuluşuna tanıklık etmiştir. Tarih sayfaları, çatışmalar ve onları açıklayan sebeplerle doludur. 'Tüm savaşların amacı barıştır' gibi sözleri de çok sık duyarız. Evet belki savaş, bazı hallerde barışın ön koşulu olabilir. Ancak ben, barışa şiddet kullanmadan ulaşmak için daha fazla çaba sarf etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Yani barışı, masada, kalemle, düşünce ile halletmemizin gereğine inanıyorum. Yoksa silahla bomba ile değil...
Öfke ve şiddetin yaşamlarımızı yoğun bir biçimde etkilediği bir dünyada, insana özgü değerleri vurgulayan, barışı yücelten Nobel felsefesi daha fazla anlam kazanmaktadır. Bir büyük yangına karşı, adeta suyun serinliğini sergilemektir. Sizlere ülkenizin bir atasözünü hatırlatmak istiyorum: Her şey yandıktan sonra ateşi söndürmenin anlamı kalmaz. Nefret ve şiddet yangınını süratle söndürmenin yolu ise sevgiden, şefkatten hoşgörüden ve birlikte hareket etmekten geçmektedir. Bu kavramlar bana göre barışın vazgeçilmez öğeleridir.''
11 EYLÜL SONRASI SÜREÇ
Başbakan Erdoğan, 11 Eylül'den sonra dünyada barışın her zamankinden daha önemli olduğunun hissedildiğini belirterek, barışın yaşamlarda ve uluslararası sistemde eksik olan bir parça olduğunu söyledi. Bugün küresel uyumu sağlamak için yeni bir mücadelenin içinde yer alındığını kaydeden Erdoğan, ''Asıl hedef, uyumun esas olduğu bir dünya meydana getirmek olmalıdır. Endişeliyiz. Zira, yüzyılımız barış,istikrar ve uzlaşının yanı sıra demokrasi, iyi yönetişim ve insan haklarının geliştirilmesi bakımından pek çok şey vaat etmekle beraber, aynı zamanda yepyeni tehditler taşıyan bir geleceği ortaya koymaktadır'' dedi.
ULUSLARARASI TERÖRİZMLE MÜCADELE
Güvenliğe ve özgürlüğe yönelik tehditlerin başında, terörizm ve kitle imha silahlarının yayılmasının geldiğini kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Terör, sadece bir grubun, sadece bir ülkenin sonunu değil veya bir dinin mensuplarının da sorunu değil. Terör, dini, milleti, ırkı, vatanı olmayan, kimi ne zaman, niçin, nerede vuracağı belli olmayan bir fenomendir. Şu anda teröre en çok kurban veren bir ülkenin Başbakanı olarak konuşuyorum. Dünyada bir ikinci ülke yok, bizim kadar teröre kurban veren. Bizler terörle bu mücadeleyi sürdürürken, ne yazık ki, kendimizi hep yalnız hissettik.
Bu mücadeleyi ülkemizde yalnız verdik. Şimdi ise uluslararası teröre karşı, terörün bedelini ağır ödemiş bir ülke olarak bizler hep koşuyoruz, hep koşuşturuyoruz. Ve diyoruz ki, teröre karşı ortak bir mücadele platformu oluşturmak zorundayız.Türkiye, bu mücadelede yerini almıştır, bundan sonra da almaya devam edecektir. Ama bu kuru kuruya bir terörist avına çıkmakla olmaz, aslolan terörün bataklığını kurutmaktır. Aslolan, terörün bir sebep-netice ilişkisi olduğunu bilmektir. Sebepleri nelerdir diye araştırıldığında, burada yoksulluğu ve cehaleti görüyoruz. Bunun neticesinde ortaya çıkan fatura çok fazla. Bir gerçeği burada vurgulamam lazım. Asla terörün kaynağına veya terörün önüne bir sıfat olarak bir dini getirip yerleştirmeyi de doğru bulmuyoruz. Bunu da şiddetle kınıyoruz, şiddetle telin ediyoruz. Zira hiçbir semavi din, insanı öldürmeye müsaade etmez. Yani teröre müsaade etmez. Ne İslam, ne Hıristiyanlık ne diğer dinler.
Hiçbirisi... Ama zaman zaman terörün veya teröristin önüne bu tür sıfatlar yakıştırma gayreti içine girmenin ardında, ben doğrusu insaf dışı veya samimiyet dışı yaklaşımlar arıyorum. Bundan uzak durmanın çok faydalı olduğuna inanıyorum. Diyorum ki, buna 'dinci'' çatışması yapıştırılabilir ama hiçbir dinin adı oraya yapıştırılamaz. Tabii ki, bölgesel istikrarsızlığın sürdürülmesine yol açan şartlar da yeni ümit ve güven çağını gölgeleyen unsurlar arasında yer almaktadır. Burada, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve çevre felaketleri, uluslararası barış ve güvenlik açısından akla gelen sorunlar arasındadır. Bu sorunlar, yalnızca belirli ülkelerin sorunu değil, insanlığı tehdit etmektedir.
Karşı karşıya olduğumuz yeni tehditler ve sorunlar, yapıları itibarı ile işbirliği yönündeki taahhüdümüzü yenilememizi gerekli kılmaktadır. ülkeleri karşı karşıya getiren çatışmalar ve bölünmelerin sona erdirilmesini sağlayacak bir uzlaşı kültürünü geliştirmek için kaynaklarımızı seferber etmek zorundayız.''
KÜRESELLEŞME
Küreselleşme olgusunun, bu arayışı daha da acil hale getirdiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin birbirine bağımlığının giderek arttığına işaret etti.
Başbakan Erdoğan, insanlığın güvenliği ve bekasının artık dünyanın öbür uçundaki gelişmelerden doğrudan etkilendiğini belirterek, böyle bir dünyada BM'yi, küresel barışı sağlayacak en uygun konumdaki kurum olarak gördüğünü söyledi. BM'nin bu noktada, güvenlik endişeleri doğrultusunda kurulan bir örgüt olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
''BM'nin bu noktada başı çekmesi, ön alması çok ciddi bir beklentimizdir. Ancak, çağın sorunları ile başa çıkabilmek bakımından halen önemli rol oynayabilecek belki de yegane kuruluştur. Bu çerçevede, BM'yi günümüz dünyasının süratle değişen koşullarına uygun hale getirmek, uluslararası toplumun gündemindeki en önemli konularında birisi haline gelmiştir. BM'nin geçenlerde yayınlanan reform raporunda önemli öneriler ortaya konulmaktadır. Genel Sekreterin dayandığı üç ana önemli unsur var. Birincisi yoksulluktan kurtuluştur, ikincisi korkusuz yaşam, üçüncüsü ise onurlu yaşama özgürlüğüdür. Daha iyi ve güvenli bir dünya yaratmada bu önemli unsurlara burada özellikle işaret edilmektedir.
Tabiatıyla, BM'nin küresel barış ve istikrara yönelik çabalarını destekleyen başka önemli kuruluşlarda var. Bu çerçevede, NATO, Avrupa Birliği ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın önemli katkılarına vurgu yapmak gerekmektedir.''
'YAKIN TEHDİT'
Başbakan Erdoğan, uluslararası toplumun gündeminde en ön sıralarında bulunan mevcut gerginlik noktalarının ve potansiyel tehditlerinin pek çoğunun oldukça yakınında bulunan Türkiye'nin, geniş bölgesinde barış, istikrar ve uzlaşma kültürünü teşvik için etkin çaba gösterdiğini söyledi.
Yalnızca Türkiye'de değil dünyada da barışın artı getirisine yönelik büyük bir talep olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, ''Halklar, kalkınma ve refahın yaygınlaşmasını ve küreselleşmenin nimetlerinden faydalanmayı istemektedirler'' dedi.
Bu talebin, Türkiye'nin dış politika anlayışının temel yönlendiricisi konumunda olduğunu vurgulayan Erdoğan, farklı kültürlerin, kritik kesişme noktasında bulunan Türkiye'nin, medeniyetler arasında anlayış ve işbirliği kültürünün gelişmesine önem verdiğini söyledi.
Bu doğrultuda, 11 Eylül ertesinde İstanbul'da İKÖ ve AB ortak forumunun düzenlediğini hatırlatan Erdoğan, 2004 yılı Ekim'inde ise AB ve İKÖ ülkelerinin akademik çevrelerini İstanbul'da bir araya getiren ''Medeniyet ve Uyum, Küresel Düzenin Değerleri ve Mekanizmaları'' konulu sempozyuma da ev sahipliği yapıldığını anlattı.
Erdoğan, söz konusu etkinliklerin, medeniyetler arası diyalogu geliştirme açısından önemli bir çaba teşkil ettiğini bildirdi.
|