|
|
|
|
|
Suriye ve Lübnan'da Osmanlı mührü
|
|
Birinci Dünya Savaşı sırasında ittifak devletlerinin kışkırtmaları bölge topraklarının Osmanlı'dan ayrılmasına neden oldu.
Hafız Esat döneminde çok gerginleşen Türkiye- Suriye münasebetleri oğlunun yönetime gelmesi ile yumuşamıştı. ABD'nin Irak harekatı ile kaynayan kazana dönen Ortadoğu'da Suriye, ABD'nin dikkatle gözlediği bir ülke... Cumhurbaşkanı Sezer'in Suriye ziyaretini ertelemeyeceğini açıklaması ve Lübnan'daki son karışıklıklar, Türkiye-Suriye ilişkilerine büyük soru işaretleri getirdi. Özellikle I. Dünya Savaşı sırasındaki ittifak devletleri kışkırtmaları ve geliştirilen "Büyük Suriye" hayali, bu toprakların Osmanlı'dan ayrılmasına neden olmuştu. 1944'te Fransa'nın istiklal tanıdığı Suriye'de zaman zaman Türk asıllı liderler egemen olmuştu. Şükr-i el-Kuvvetli (1891-1967) Mülkiye mezunu ve Türk asıllıydı. 1949'da katledilen Hüsni Za'im de Türk asıllıydı. Başkanlık görevinde bulunan Türk asıllılar arasında Haşim Bey el-Attasi (Atağası) ile Mülkiye mezunu Nurü'd-Dil-Attasi yer alır. Türk asıllı olup da ülke yönetiminde yer alanlar sadece Suriye'ye mahsus değildi. Başta Irak olmak üzere Arap topraklarında Osmanlı hakimiyetindeyken Dersaadet emrindeki nice mebus, kumandan ve siyasetçi istiklallerinin tanınması ile ülkelerinde başbakanlıktan genelkurmay başkanlığına kadar her türlü görevi almıştı. Bu hem Osmanlı idaresinde tecrübe kazanmaları hem de Osmanlı'nın onlara tanıdığı hak ve imtiyazlarla ilgiliydi.
402 YIL 15 GÜN SÜREN HAKİMİYET Osmanlı'nın Suriye üzerindeki hakimiyetinin ilk ışıkları Yavuz Selim Sultan'ın Çaldıran Zaferi ile yakılmıştı. Osmanlı'nın üstünlüğünü sezen Memluk Sultanı Kansu Gavri, padişahın İkinci İran Savaşı'na hazırlanmasını değerlendiriyor ve orduyu iki ateş arasında bırakmak amacı ile Halep'e geliyordu. Bu stratejiyi sezen padişah, Gavri'nin üzerine yönelmiş ve Dabık Ovası'nda yapılan savaş sonrasında (24 Ağustos 1516) Suriye, Osmanlı hakimiyetine girmişti. Sultan Süleyman'ın Irak'ı fethi ile Doğu sınırları da güvenliğe alanın Suriye, Osmanlı idaresi altında başlangıçta Halep, Şam ve Trablus-Şam beylerbeyilikleri olmak üzere üç eyalete ayrılmıştı. Buna daha sonra Sayda eyaleti de eklenmişti. Osmanlı İdaresi kendi idare ve hukuki sistemini getirirken Suriyeli Türkler ile Memluklardan büyük ölçüde yararlanmıştı. Sultan Selim bir yıl süre ile Şam'da oturmuş ve ülkenin incelemesini yaptırarak burada Defterdarlığı kurdurmuştu. Yönetime yerli halkın katılmış olması buradaki isyanlara halkın ilgi göstermemesine yol açmıştı. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'na katılınca Cemal Paşa Suriye cephesi kumandanı ve genel valisi olmuştu. Savaş dolayısıyla Lübnan ve Beyrut vilayetlerinin imtiyazları geçici olarak kaldırılmıştı. 1915 Suveyş harekatı başarısızlıkla sonuçlanmış, Osmanlı ordusu Gazze hattında savunmaya geçmişti. İngilizlerin baskısı ile Ürdün'e doğru uzanan bir hatta çekilen Türk ordusu, Kasım 1917'de de Filistin'i boşaltmak zorunda kalacaktı. Böylece Osmanlı idaresi 402 yıl 15 gün sonra 1 Ekim 1918'de Suriye'de sona ermiş oluyordu.
CEMAL PAŞA Resmen değil ama fiilen Suriye ve Filistin'in umumi valisi ve hakim-i mutlakı Cemal Paşa idi. Emekli Orgeneral Ali Fuat Erden, "1. Dünya Harbinde Suriye Hatıraları"na yer verirken şu satırları düşer: "Onun Suriye'de tesis ettiği otorite müthişti. Beyrut ve Şam seyahatlerinde şehirler ve kasabalar bayraklarla donatılırdı. Cemal Paşa için şehirler ve kasabalar allara bürünürdü. Şeyh Esat'tan işittim; 'Ben sallanacağıma bayrak sallansın' derlermiş. Cemal Paşa cevval bir zeka, fevkalade çabuk intikal ve seziş sahibiydi. Çalışkandı. Azim ve enerji, yaratıcı irade, yaratıcı ihtiras, yaratıcı cüret sahibiydi. Gerçekçiydi. Onun imkan ve gerçek sahası vasat fanilerinkine nispeten genişti. Radikal tedbirler alır, manileri aşmayı bilirdi." Birinci Cihan Harbi'nden önce Lübnan imtiyazlı ve müstakil bir mutasarrıflıktı. Cemal Paşa Suriye'ye gelir gelmez bir piyade alayı ve bir dağ topçu taburunu Lübnan'a göndermiş ve halka bir beyanname yayınlanmıştı: "Osmanlı vatanının bir parçası olan Lübnan halkına selam! Bütün memalik-i Osmaniye'de ilan edilen örfi idare Lübnan'a teşmil edilmiştir. Örfi idare bazı adli ve mülki kanunların tatbikini muvakkaten tecil eder. Lübnan'ın askerlik hizmetinden muafiyeti, vergiden muafiyeti idare-i örfiyeye rağmen mer'idir." Müfreze kumandanına da şu emir verilmişti: "Tekalifi harbiye yapılmayacaktır. Silah araştırması yapılmayacaktır. Ahalinin can, mal ve namusuna zerre kadar tecavüz olmayacaktır. Aksi halde mütecasirler hakkında en şiddetli cezaları derhal ve istisnasız tatbik edeceksiniz. Lübnan'da muhasım devletlere mensup müessesat tahliye ettirilerek rahipler ve misyonerler Urfa'ya, hemşireler ve hastabakıcılar Şam'a sevk olunacaklardır."
|
|
|
|
|
|
|
|
|