|
|
|
|
|
|
Ne hayat kadını ne mafya babası konu başkaları...
Bir veznedar, bir hemşire, bir gazeteci ve diğerleri... Ama aramızdaki insanlar hepsi... Yaşamları da öylesine dolu, öylesine içli... Aslı E. Perker'in kaleminden çıkan 'Başkalarının Kokusu', 8 karakteri ve hikâyeleriyle yaşamımıza ortak oluyor, altüst ediyor tüm dengeleri....
Hep hayat kadınları, onları satanlar, mafya mı olacak? Sıradan insanların da ilginç hikayeleri olabilir... E bunları da birilerinin yazması gerekir. İşte karikatürlerinden tanıdığımız Kutlukhan Perker ile New York'ta yaşayan ve üç yıl öncesine kadar gazetecilik mutfağında yer almış eşi Aslı E. Perker, okuyucuyu 'sıradan' 8 insanın hiç de sıradan olmayan dünyalarına götürüyor. Kitabın adı 'Başkalarının Kokusu'... Bu ay Çınar Yayınları'ndan çıkan kitabını anlatırken mutluluğu gözlerine yansıyan Aslı E. Perker, ikinci kitabı için de kolları sıvamış bile... "Yazmadan duramıyorum" diyen 30 yaşındaki Perker, bilgisayar başına nasıl oturduğunu, içindeki coşkuyu ve hikâyelerdeki gizemi tek tek döktü ortaya: "6 yıl kadar Aktüel, Yeni Binyıl, Radikal ve Sabah'ta çalıştım... 3.5 yıldır eşimle birlikte New York'ta yaşıyoruz. Kutlukhan (Perker) Wall Street Journal, New York Times'a çiziyor. Pek çok yere çiziyor aslında, burada da Vatan'a çiziyor..."
HANİ YORULMAYACAKTIM! * Siz çalışıyor musunuz? Şu anda çalışmıyorum. Sadece çeviriler yapıyorum... Buradayken çok çalışıyordum. Haber yapmak için gazete okuyordum, böyle didik didik... Sürekli başlığı, spotları akıyordu aklımdan... Çok yorulmuştum... Bu yüzden hep 'ben bir kafeye girsem, hiçbir şey düşünmeden gelene gidene kahve, kek, kurabiye versem' derdim. Aklımda hep o vardı. 'Ne dilersen o olur derler ya'... Ve nihayet New York'a gittiğimde bunu yaşadım.
* Kafede çalışmaya başladınız... Evet.. Bir kafede çalışmaya başladım, sonra işletmeye başladım, sonra o iki kafe oldu. Ve günde 12 saat çalışmaya başladım. Jeniffer Lopez, Jennifer Aniston gibi ünlülerin geldiği bir kafeydi, hatta Al Gore'un da bir partisini orada yapmıştık... Yani ben orada deli gibi çalışmaya başladım.
* Gazetenin yorgunluğu böyle mi geçti? Gazetenin yorgunluğundan kurtulmam zaman aldı. Ama bir süre sonra kafede bana sorumluluk verilmeye başlandı. Sabah 07.00'da açılıyor ertesi sabah 04.00'a kadar... Bana sabahın, akşamın, derken kafenin müdürlüğü görevlerini verdiler. Bu sefer orada sorumluluk arttı. Ben hani nefes alacaktım, yorulmayacaktım! Oysa ben hayatımdan 'mühim olmayı' çıkarmaya çalışıyordum...
* Ne oldu peki, bir gün yazayım mı dediniz? Sonra bir gün bilgisayarı kucağıma aldım ve tıkır tıkır yazmaya başladım. Bir yerine geldiğimde, çünkü ne olacağını bilmiyordum, karakterler yazıya girdi. Kitap 8 karakterden oluşuyor, bunlar birbirine bağlanmalıydı ve bunları düşünmeye başladım.
* Hikayeler nasıl bağlanıyor? Birinci karakter Zeynep, ilk hikayenin sonuna doğru başarısız bir intihar girişiminde bulunuyor ve gözünü hastanede açtığında başında bir hemşire var ama onu biz bunu tanımıyoruz... İkinci hikayede bu hemşirenin yani 'Süreyya'nın hikayesi var... İçine kapalı, sosyal bir yaşantısı yok ama zengin bir iç dünyası var. Kitap yazmaya başlıyor ve bir gün notlarını vapurda unutuyor... Notları bulan Melis üçüncü hikayenin kahramanı... Bir mücevherat firmasının çıkardığı dergide iş buluyor, hiç memnun değil... Bir gün Osmanlı döneminden kalan mücevherleri olan bir kadınla röportaja gidiyor ve...
* Diğer hikaye... Fecir Hanım... Onun da hiçbir yere ait olamamak gibi bir sorunu var. Onu istemediği İzzet Paşa'yla evlendiriyorlar. Sonunda intihar ediyor.
* Ve... Ve beşinci hikaye; Volkan... Zeynep'in kocası. Tamamen kendi hikayesini anlatıyor. Zeynep ile kendisinin birlikte yaşadıkları olaylara nasıl farklı baktığını görüyoruz... 6. karakter de Bülent... Bir veznedar... Hemşire Süreyya ile Bülent'i evlendirmek istiyorlar. Bülent ise Betül'e aşık, içli bir adam...
* Ya diğer hikaye? Yedinci karakter Taner, Melis'in en yakın arkadaşı, eşcinsel ama Melis'in bundan haberi bile yok...
* 8. hikayede kim var? İzzet Paşa... Fecir Hanım'ın eşi... Fecir bize kendi hikayesinde eziyet gördüğünü anlatırken İzzet Bey'in gözünden biz Fecir'in deli olduğunu öğreniyoruz. İzzet Paşa basiretsiz bir adam, çocukluğundan beri... Annesini biri gelip gözlerinin önünde öldürüyor, parmağını bile kıpırdatamıyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|