Turkcell'in satışında madalyonun öteki yüzü
Tarihi satın alma.
Son yazımızda ülke sanayinin önemli girdisini sağlayan, Türkiye'nin yarattığı sayılı değerlerden ve markalardan biri olan Erdemir'in özelleştirilme sürecine dikkat çekmiş, yabancılara satışının orta ve uzun vadede Türkiye ekonomisi ve özel sektörü için sakıncalarına değinmiştik. Aynı gün Türkiye'nin yarattığı en önemli markalardan bir olan Turkcell'in yabancı ortağına satışı için anlaşmaya varıldığı açıklandı. Turkcell'in durumu- Türkiye'nin topu topu bir elin parmaklarını geçmeyen marka olmuş şirketi var. Turkcell de bunların en önde geleni. Son 11 yılda yaratılan ve 11.7 milyar dolarla Türkiye'nin en değerli şirketi haline gelen Turkcell, aynı zamanda New York Borsası'nda işlem gören tek yerli Türk şirketi. Türkiye'de 23.4 milyon abonesi olan Turkcell, Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan, Kazakistan ve KKTC'nin de önemli cep telefonu aktörü. Şimdi bu şirket, Çukurova'nın borçları nedeniyle yabancı sermayenin kontrolüne geçiyor. Satışın artıları- Satışta elde edilecek 3.1 milyar dolar gelirle Çukurova Grubu borçlarından kurtulacak. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve BDDK ile sorunlarını çözecek. Fon, alacaklarını tahsil edecek. Yapı Kredi'nin satışıyla bankacılık sektörü potansiyel bir riskten kurtulmuş olacak. Satışla ülkeye bir kalemde 3.1 milyar dolar yabancı sermaye girecek. Bu aynı zamanda ödemeler dengesi finansmanını kolaylaştıracak ve kısa vadeli sermayenin yerini kalıcı sermaye alacak. Yani mikro olayın makro boyutta yaratacağı iyileşme de var. Borsaya katkısı- Sermaye piyasası boyutunda da yaratacağı hareketlenme ve iyileşmenin ilk işaretleri cuma gününden geldi. Hem Çukurova Grubu hisseleri ki, buna Turkcell ve Yapı Kredi Bankası da dahil, hem de piyasanın geneli olumlu etkilendi. Bu etkiyi iki ayak destekliyor. Biri, Turkcell satışının gündeme gelmesiyle Çukurova Grubu'nun hareket kabiliyetinin arttığı, satış görüşmeleri süren Yapı Kredi Bankası'nda elinin güçlendiği ve daha uygun bir fiyatı kabul ettirme gücünün arttığı düşünülüyor. İkinci destekleyici ayak ise Turkcell hisselerinde çağrıda bulunma ihtimali ortaya çıkması spekülasyonuna dayanıyor. Türkiye mevzuatında çağrıda bulunma muafiyetinin mekanizması mevcut. Şirketin yönetim çoğunluğunu devreden grup bunu borçlarını ödemek ve zor durumdan kurtulmak için yapıyor. Alıcı şirketin mali bünyesi ise daha sağlam, hisselerin bedelini tek kalemde ve peşin ödeyecek. Dolayısıyla hakim ortağın değişmesi olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Muhtemelen satışa çağrıda bulunma muafiyeti tanınabilir. Satışın olumsuzluğu- Satıştaki olumlu gelişmeleri saydıktan sonra gelelim madalyonun öteki yüzüne. Çukurova Grubu'nun Turkcell'i satması bir çok tarafa yarıyor ama bu şirketin yabancıya gidişi iyi mi? Tıpkı Erdemir gibi büyük şirketler satışa çıkarıldığında yerli sermaye pek alıcı olamıyor. Olsa bile fiyat yönünden yabancılardan geride kalıyor. Yerlilerin eli, yabancılara veya kötü niyetli diğer yerli gruplara göre titrek oluyor. Büyük özelleştirmelere Koç ve Sabancı gibi büyük sermaye grupları tek başlarına teklif vermiyor. Belki sermayeleri yetmiyor. Ancak bir araya gelmeyi de denemiyorlar. Sonuçta başka çare kalmıyor ve Türkiye'nin en büyük şirketleri yabancıların kontrolüne geçiyor. Yabancı sermayeyi ülkeye çekmek isterken acaba böyle bir tabloyu mu istiyorduk, tartışmak gerek. Tarafların görevi- Bu tür işlerde bürokrasi veya ekonomi yönetimi daha aktif rol almalı ve yerlileri işin içine sokmak için gayret sarfetmeliydi. Maalesef bu konularda ne hükümetin ve bürokrasinin ne de özel sektörün belli bir tutumu, görüşü ve aksiyon planı var. Böyle olunca da, Türkiye çok zor yarattığı bu değerlerini çok çabuk kaybediyor. Sonuç- "Geçti bülbül geçti gül, ister ağla ister gül" Türk Atasözü
|