| |
Mehmet Ali Ağca belgeselinin memlekete katkısı ne olacakmış?..
Meşakkati de, keyfi, heyecanı, gururu da külliyetli bir yolculuktan taze döndüm. Afganistan'da, her görüp okuyacak olanın en içten "helâl olsun onlara" çekeceği aslan parçalarıyla, asker evlatlarımızla iç içe, omuz omuza yürek yüreğe durup duruşup geldim memlekete. Yıllardır gece uykularına bir türlü kapanmayan gözlerim bu "baykuş hastalığıma" inat halde öğlen vakti bin ton oldu ve mayışıp kaldım gazete odamın kanepesinde. Kapı aniden açılınca yerimden fırladım ve karşımda meslek akrabalarımdan oluşan bir güruh gördüm. Unutur gibi olduydum, hatırlattılar bu sürprizle. 51. doğum günümdü ve Sabah ailesinin neredeyse tekmili birden bizim kata, Merkez Haber Ajansı kuytuluğuna inmiş "iyi ki doğduğum" konusunda bilinen melodiyi ve güfteyi korolamaktaydı.
İddiasız tezler Sevincini ulu orta yaşamaya alışkın her Koç burcu insanı gibi tarifi mümkünsüz bir hazzın kuyusuna düşüverdim yine uluorta.. Acuk sonra kalabalık seyrelip, yeniden bir başınalığa döndüğümde o tilki bayıltması ahvalim tüymüş, bedenime hörelenen uyku ağırlığı un ufak olmuştu. Sonra bin dolu şey üşüştü aklıma. Kısa müddet ertesi bu kalaba şeyler güruhundan kala kala iddiasız, gösterişsiz bir "çıkarım" takılı kaldı, gitmedi, saklandı içime. Özü bir türlü cümle haline getiremediğim, ama uçuşan sözcükleri yakalayıp şöyle bir sıraya dizersem; gazete binalarında göze görünmeden dolaşan, koridorları, odaları, masaları kısaca her bir noktaları fütursuzca, özgürce, kabadayıca gezen iki ruh vardır. Ya sevgi ya nefret. Bazen ikisi birden gezmeye çıkar arada derede karşılaşırlar hatta. Kollektif aklın, duygunun, yaşamın hücrelerinden oluşup dokulaşmış bu düşsel gezginlerden iyisi, yanim sevgiden ibaret olanı diğerini yenerse o gazete "içi-dışı" hoş yaşıyor. Tersi olunca, yani nefret galip gelirse hiçbir güç o kurumu uzun süre ve sağlıklı ayakta tutamıyor.
Sağlıklı yaşam Sonra üç kuruşluk aklımı da bu çıkarıma katık edip kerameti kendinden menkul bir sonuca ulaştım. Biz, iyi ruhun zafer kazandığı bir ikilimde çalışmaktayız. Bunca sarsıntı, çarpıntı, sıkıntı, bozuntu, saldırı, çelme takma, kambura yatma, arkadan vurma, bel altı çalışma taarruzuna karşın yıkılmadık ayaktayız heyooo!.. Düşüncelerimin dahası üzerine kalem oynatmak hem zevzeklik hem bencillik olur. Sadece 'sağlıklı ve mutluyuz' diyeyim yetsin de artsın. Gelelim akan zamanın aynı gün içinde tezgahladığı öğlen sonrası manzaralarına. Mehmet Ali Ağca ile anılınca anında medyatik obje haline gelen o hanım kızımız da ziyaretçimiz oldu ilerleyen saatlerde. Anlattığı kadarıyla gazeteler arası mini bir turneye çıkmış, Hürriyet, Tercüman, Vatan derken teklifimizi değerlendirip yanımıza da uğramıştı.
Rabia Hanım geldi Gerekirse bir gün tüm konuşmamızın bant çözümünü "Anlat Savaş Ağabeyine" söyleşilerim tadında yazarım. Şimdilik cımbızlama yapayım da bir şeylerin altını iyice çizeyim. Rabia Hanım kızımız diyor ki; "Mehmet Ali Bey'le olan ilişkimizin sunumu beni bir medya maymunu haline getirecek diye ödüm kopuyor. Buna kendisinin rızası da yok. İzin alıp öyle konuşmak durumundayım. Olayın nişandı, sözdü, evlilikti, kısmını özel hayatım olarak değerlendiriyor ve sorulmasını arzulamıyorum. Ben dünya çapında etki yaratacak bir belgeseli, Ağca belgeselini kotarmaya çalışan bir gazeteciyim öncelikle."
Soralım o zaman Eh, soralım o zaman bu hanım kızımıza; - Yaşamının neresinden başlayacak bu belgesel Ağca'nın. - Papayı vurma olayından bugüne kadar olanlar. Çektiği sıkıntılar, acılar, 26 yıllık hapis ve hücre hayatı. Tüm dünya bu belgeseli merak ediyor, ilgileniyor. İngilizler başı çekiyor bu konuda. Medya bu tarafıyla ilgilenmeli. Türkiye'nin reklamı olacak, memlekete para getirecek. Nişan, söz o kadar önemli değil. Belgeselin öne çıkması gerekir medyada. - Papayı vuran adamın belgeseli nasıl bir reklam ki, memlekete ne hayrı var ki bunun? - Reklamın iyisi kötüsü olmaz.. Yani hadi öyle demeyelim de, memlekete para getirecek dedim ya. - Sanki Nobel Edebiyat Ödülü almış birinin belgeseli gibi söz ediyorsunuz, garip doğrusu. - Garip gelebilir. Bu sizin yorumunuz. Ama Ağca şu anda her yerde. Meksika'da, İtalya'da, Fransa'da herkes onu tanıyor. Dünyanın her yerinde konuşuluyor M. Ali Ağca.
Saygın bir gazeteciyi katletti - Nişantaşı'nda Abdi İpekçi Caddesi'nin yanında bir ara sokak var. Orada bir ev, bir kadın ve iki çocuk var. Abdi Bey'in eşi ve çocukları. Onlar da konuşuyor Ağca'yı. Mensubu bulunuyorum dediğiniz dünyanın, basın dünyasının saygın bir ismini katletti M.A. Ağca. Gazeteciler ve sağduyulu insanlar ne tepki gösterecek diye bir öngörünüz var mı? - Bu konuyu hiç konuşmadık kendisiyle. Bir şey diyemem. Papa olayıyla başlayacak belgesel dedim ya. - İyi ya, bir de Papa öncesi var. Abdi Bey'in katlini siz konuşmasanız da biz hep konuşuruz, hiç unutmayız, bu böyle biline. - Ben gazeteciyim. Bin Ladin'le bile belgesel yaparım. - İyi de Bin Ladin'le söz kesip, nişan takmak başka bir şey olur. - Söz ve nişan olayı olmayacak diyebilirim. Evlilik olmayacak. Ailem buna tamamen karşı. Annemin sinirleri çok bozuk. Evden ayrıldı gitti bu yüzden. Babam da çok kızgın. Beddua ediyor bana. "İki böbreğin de çürüsün inşallah" diyor.
|