|
|
|
|
Yıllarca ciddi bir rol bekledim
Sessizliğini 'Aşka Sürgün' adlı dizi film için bozup, beyaz saçlarıyla kamera karşısına geçen İzzet Günay, 1960'ların Yeşilçam'ı ile 2000'lerin televizyon dizileri arasındaki farkı anlattı '.
İzzet Günay neden siyah beyaz filmlerin jönü olarak kaldı? Televizyona neden bu kadar uzak durdunuz? Sinema bizim gençlik dönemimizdeki gibi üretkenliğini kaybetti. Televizyon dizisi çok sayıda çekiliyor. Bunlardan da sürekli teklifler geldi. Ama konuları beğenmediğim için fazla gönüllü olmuyordum. Uzun süre ayrı kalınca, insan iyi bir şeyle seyircisinin önüne çıkmak istiyor. O iyi proje hiç bir zaman gelmedi. Ne zamanki Tomris Hanım 'Aşka Sürgün' projesini getirdi; okudum, daha birinci kısmın yarısında karar verdim bu rolü oynamaya...
HASILATTAN REYTİNGE Beğenmediğiniz dizi teklifleri nasıldı? Televizyondan gelen teklifler ağırlığı olmayan yan rollerdi. Bu rolün ağırlığı olduğuna inanıyorum. Bu diziyle birlikte aynı gün başka bir diziden komedi rolü geldi. Hatta o daha büyük bir roldü. Hafif bulduğum için kabul etmedim. Çünkü yıllarca iddialı roller bekledim.
Eski bir sinemacı olarak reyting olayına alıştınız mı? Bizim dizinin reytingleri Allah'tan çok iyi de o konuda kaygımız yok. Ancak reyting kaygısının televizyon dizilerinde oynayanlar için önemli bir stres kaynağı olduğunu biliyorum. Bizim dönemimizde sinemada reyting değil, hasılat vardı. Hasılatı yüksek oyunculara teklif yağardı. Ben de bunlardan biriydim. O zaman Anadolu'dan siparişler alınırdı.
PARA YERİNE BONO Bütün filmler Anadolu'daki sinema salonlarının siparişiyle mi yapılıyordu? Bir dönem tamamen siparişle film yapıldı. Merkezi işletme bölgeleri vardı. Filmleri dağıtan ve sinema salonu da işleten kimselerdi bunlar ve zamanla çok güçlenerek Yeşilçam'ı ele geçirdiler. Adana, Samsun ve İstanbul en büyük bölgelerdi. "Ayhan Işık'lı, Türkan Şoray'lı, Eşref Kolçak'lı şu filmin konusuna benzer bir film çekin" şeklinde siparişler gelir, Yeşilçam yapımcıları ona göre film çekerlerdi. Hep iş yapan filmin benzeri üretildi. O zaman "bono" denen senetler vardı. Oyunculara para yerine bunlar veriliyordu. Bu yüzden sonraları alacağının peşine düşen insanlar ordusu çıktı. Anadolu işletmecileri sinema yapımcısına, yapımcı da oyuncuya bono veriyordu. Bu veresiye iş zinciri bizi geriye götürdü. Herkes Anadolu'daki işletmecinin eline baktığı için onlar çok güçlendi.
Anadolu'daki sinemacıların güçlenmesi ne gibi zarar verdi? Zamanla Yeşilçam'ı ele geçirdiler. "Konuyu ben söylüyorum, oyuncuları ben söylüyorum, parayı ben veriyorum" diye kendi gücünün farkına vardı ve "O zaman filmi niye ben çekmeyeyim" diye düşününce, sinemanın çöküşü başladı. İstanbul'a gelip yazıhane açarak film yapmaya başladılar. Baş aşağı gitmeye başladık. Çöküş başladı. Ondan sonrası da malum; seks filmleri dönemi... 1973'ün başında sinemayı tamamen terk ettik.
Çok para kazanmadınız mı o dönemde? Ben 1960'lı yıllarda neredeyse her ay bir film çekiyordum. Ama o kadar filme rağmen iyi para kazanmadık. Kostümler oyunculardandı; zengin gardırop gerekir. Arabanız, şoförünüz oluyordu. İşin vitrini pahalı. Kazandığımızı harcadık yani...
Eskiden ayda bir film çekiyordunuz. Şimdi ayda dört bölüm dizi çekeceksiniz. Bu yoğunluk sizi zorlamıyor mu? Henüz ayda dört bölüm çekemiyoruz. O sürate yavaş yavaş ulaşacağız. Dizi oturmaya başladıkça süratleneceğiz. Ama kaliteli işler ilk başta yavaş ortaya çıkar. Biz ilk altı bölümü zannediyorum ki iki buçuk ayda filan çektik. Havaların soğuk olması da bizi çok etkiledi.
Soğuktaki çekimlerde hasta olmuşsunuz. Ben bu çekimlere dayanamayacağım galiba diyerek paniğe kapıldınız mı? Evet rahatsızlandım ama yine işe geldim. Başta zorlayacak gibi oldu ama panik yapmadım. Bana göre dizi sinemadan daha zor. Daha yoğun ve detaylı çalışılıyor. O Midyat soğuğunun üstüne bir de burada ormanın ortasındaki soğuğu yiyince, hasta oldum. Kendimi kolluyorum, biraz da yapımcılar beni kolladı. Soğuk havalarda benim çekimleri öğleden sonraya aldılar bana belli etmeden.
İLK DEFA BABA ROLÜNDE Saçlarınızı boyamaktan vazgeçip yaşlı baba rolünü kabullenmek zor olmadı mı? Her şeyin bir zamanı vardı. Bizim de artık baba rolü oynama zamanımız çoktan gelip geçmişti. Ediz de, Eşref de, Ekrem de baba rolleri oynuyor başka dizilerde. Bunu kabullenmek gerekiyor. Ama Türkiye'de bozulmayan bir gelenek var: Başrol ille de genç olacak. Hollywood'da öyle değil. Bizde bir Şener Şen var. Ona da özel senaryolar yazıldı. Bunun çoğalması lazım. Bu yaştan sonra başrol oynar mıyız, bilmiyorum. Ben halimden memnunum. Çalışmaya başladıktan sonra kendimi daha enerjik hissetmeye başladım.
|
|
|
|
|
|
|
|
|