| |
|
|
Türkiye yine köşeye mi sıkıştırılıyor?
Toplumun değişik kesimlerinde "Türkiye yine köşeye sıkıştırılıyor" şeklindeki kaygıların yoğunlaştığını hissetmemek için, bütün duyu organlarının körelmiş olması lazım. AB'den müzakere tarihinin alındığı 17 Aralık'ta toplumdaki yarına güven duygusu zirveye çıkmıştı. Bugün ise, "Türkiye nereye gidiyor" ya da "Yeni krizlerin eşiğinde miyiz" şeklinde yaygın kaygılar var. Bu tablonun kaynakları arasında, elbet iç ve dış konjonktürün dalgalanmaları bulunmaktadır. Ancak demokratik bir ülkede bu tür bir toplumsal kararsızlık ve endişe rüzgarı estiği zaman, önce "Siyasi iktidar ülkeyi iyi yönetiyor mu" sorusuna cevap aranır. Türkiye gibi jeo-stratejik konumu kritik ve kriz üretkenliği yoğun olan ülkelerde, bir siyasi iktidarın günlük işleri döndürmesi, bakanlar kurulunun düzenli toplanması, başbakanın iç ve dış bütün toplantılara katılması ve hatta enflasyonu düşürmesi bile "İyi yönetim"e yetmez. Böyle ülkelerde dünya konjonktüründeki değişikliklerin anında algılanıp değerlendirilmesi ve bunun her an politikaya yansıtılması gerekir. Ayrıca siyasi iktidarlarda var olması gereken vizyon, toplumdaki ayıran değil birleştiren öğeleri ön planda tutabilmek için, sürekli yenilenir, güncellenir. Ne yazık ki son dönemde, AK Parti iktidarının donuklaştığını, yurt ve dünya konjonktürünü gecikmeli algıladığını, adeta içine kapandığını gözlemlemekteyiz. Basın Kanunu ile hapis cezalarını kaldırıp, Ceza Kanunu'nda basını hapis cezaları ile tehdit eden bir siyasi tutarsızlık çizgisi var mesela gündemde. Ya da IMF programını tavizsiz uyguladığı için enflasyonu düşürüp YTL'ye geçebilen bu iktidar, çeşitli nedenlerle, piyasalarda IMF ile ilişkilerin gerginleştiği izlenimini yaratmıyor mu? Dış konjonktürün algılanma biçimi ise, daha da ciddi hataları içermekte. Başbakan Erdoğan her dakika Batılı liderlerle yan yana samimi ilişkiler içinde. Erdoğan çok yakın geçmişe kadar Washington'un da Brüksel'in de yıldızı konumundaydı. Üstelik o çok yakın geçmişte Irak yüzünden ABD ile AB'nin yolları ayrılmıştı. Bugün ise, hemen her konuda ve özellikle Lübnan-Suriye ekseni üzerinde ABD ve AB tek vücut oldu. Türkiye ise sanki İran-Suriye ekseninin üçüncü köşesi gibi görünüyor. Tüm Batı Irak seçimlerine destek verirken, Türkiye bu seçimleri kınamadı mı mesela? Bu tablonun nedeni, Başbakan Batılı liderlerle konuşurken ona tercümanlık yapanların veya "Tercüman-Danışman"larının dünya politikasını algılayamamaları ve başbakana da yanlış bilgi aktarmaları olabilir. Örneğin önceki akşam Brüksel'de Karamanlis'le buluştuktan sonra Başbakan Erdoğan bir soru üzerine, 17 Aralık'tan sonra Türkiye'de rehavet görüldüğüne ilişkin söylentilerin asılsız olduğunu ve görüştüğü Avrupalı meslektaşlarından rehavet konusunda en ufak bir eleştiri gelmediğini söyledi. Demek Başbakan'a Batı basınında çıkanlar yansıtılmıyor ve ikili görüşmelerde söylenenler "Nihai Gerçek" biçiminde algılanıyor. Aynı durumu, Amerikan medyasında ne yazılırsa yazılsın "Ama bize Condoleezza Rice ittifakımız sağlam dedi" şeklinde yapılan açıklamalarda da görmüyor muyuz? Özetle AK Parti iktidarı yurt ve dünya konjonktürünü iyi algılayamadığı ve kendi içine dönük yaşadığı için siyasette boşluklar doğuyor, toplum endişeleniyor. Başbakan'ın sinirlenip rasgele koyduğu tepkiler ise, bu boşluğu artırıyor.
|