|
|
Obje'ktif röportajlar
-Hoş geldiniz arkadaşlar. Yanında gelmeyen var mı? Bir içtima yapalım şuracıkta. Kavgam kitabı? - Heil. Burada.
- Melih Gökçek'in tükürdüğü heykel? - Burada...
- Ve düğme? - Mevcut.
- Kıllık yaratma. Biz bunu lisedeyken yapardık. Herkes burada der, bir tane ibiş mevcut der, komik olurdu. Büyü artık be... İlk senden başlıyoruz ceza olarak. Nedir bu memleketin senden çektiği. Nedir yani? Yok, o köşe yazarının düğmesine basılmış da, yok öbürünün düğmesine basılmış, vay efendim neymiş Avrupa düğmeye basmış, Apo'yu yeniden yargılayacakmışız. Ne bastırıyorsun lan kendine zırt pırt? Kafa derler buna... Düğmeysen düğmeliğini bil. - Ağabeylerim ben basit bir düğmeyim. Nasıl yapayım o kadar şeyi... Hem bir insanın düğmesi olur mu hiç? Akıl var mantık var...
- Konuşma!! Düğme diil misiniz hepiniz aynısınız. Nükleer bombanın da düğmesi var, o da senin akraba işte. Bir bastılar mı yokuz. - Abiler çaresi var. Artık teknoloji gelişti, kim naapsın beni? Uzaktan kumanda diye bir şey var. Ben basit bir düğmeyim. İnsanlar düğmelerini iliklerler, düğmelerini çözerler... Budur yani.
- Hah bak ne güzel dedin, bir kısım sözde manken tayfası şöhret olmak için seni kullanıyorlar. Seni bir çözüyorlar, anında şöhretler... - Bakın izah edeyim...
- Ne izah edecekmişsin... Hayır bir de zırt pırt koparsın, ondan sonra işin yoksa seninle aynı renkte bir düğme bul diktir... Grup kuruyoruz zaten, sana da basıveririz şimdi... Naşşşş... Heykel gel bakalım. - Çok rica edicem, öyle kahya tonunda çağırmayın beni. Ben bir sanat eseriyim. Zaten suratına tükürülmüş olmanın psikolojik travmasını yeni yeni atlatıyorum.
- Tamam be tamam... Senin düğmene kim bastı? Mahkeme kararıyla geri dönmüşsün. - Adalet yerini buldu. Hepsi bu. Ama durun daha... Bana tükürenlerle mahkemede hesaplaşıcaz. Çatır çatır alıcam manevi tazminatı... - Pfuuuffhuhuhahaaa... - Nooldu ne gülüyorsunuz?
- Bir an duruşma salonuna gittiğini düşündük de heykel başına... Mübaşir "Heykeeeel" diye bağırıyor... İçeri giriyorsun. "Şikayetçiyim hakim bey, bu adam ben böyle sanatın içine tükürürüm" dedi diye ağlıyorsun. Yetmiyor, koca belediye başkanının üstüne yürüyüp kafa atmaya kalkıyorsun falan... - Bitti mi eğlenmeniz. Bu heykellerin büyük bir zaferidir. Artık sessiz kalmayacağız. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin bahçesindeki düşünen arkadaşımla konutum, o da hindi gibi düşünmeyecek. Harekete geçecek. Tüm dünya heykelleri birleşin.
- Tabii tabii bir siz eksiktiniz zaten. Bir araya gelin, eylem yapın, karayolunu trafiğe falan kapatın hatta... Heykelsin heykel kal, orda kal, heykel dediğin durur... Vahe Kılıçaslan gibi... Güle güle... - Daha söyleyeceklerim bitmedi ama.
- Hadi kardeşim hadi. Daha bekleyen bilmem kaç yüz sayfalık bir kitap var. Zaten asabi bir arkadaş. Sıkıldı her an kavga çıkarabilir. - Tamam ama mahkeme kararıyla bu röportaja geri dönücem. Göreceksiniz siz.
- Bak hala konuşuyor. Gel Kavgam abi gel... Nasılsın abi? - Heil...
- Ha, tabii ya... Heil. Acayip karizma yaptın, bu kitap okunmayan ülkede 12 yayınevinden birden çıktın... - E boru değil, babam kim: Führer. Heil.
- Hay senin Heil'ine ama... Herkes seni okuyor. Acun bile gezerken seni okuyormuş. Acun Führer'de... Nıhahaha... - Kim düğmenize bastı lan sizin? Dalga mı geçiyorsunuz yoksa babamla?
- Yok estağfurullah ne haddimize... Kavgam kargaşası oldu, siz yanlış anladın. - Yok yok ben doğru anladım... Yürüyün arkadaşlar... Heil...
- Anam anam. 12 yayınevinden birden çıkan 'Kavgam'ların saldırısına uğruyoruz resmen. Şaka gibi... Aaah! Vurmayın... Düğme, heykel yardım çağırın... Sizde mi? Tükürürüz bak, basarız düğmenize... İmdaaat yetişiiin!!!
|