Mangamania Avrupa'yı salladı
Manga kültürü, Japonya'dan sonra Avrupa'da da fenomen oldu. Paris'teki manga sergileri ve festivalleri binlerce ziyaretçi topladı.
Milyarlarca dolarlık bir pazar, tersten okunan kilometrelerce bant, kocaman gözlü, uzun bacaklı yüzlerce karakter, çocuk masallarından romantik genç kız hikayelerine, savaş tekniklerinden porno romanlara, bilim kurguya kadar uzanan envai çeşit efsane... Manga aslında, yılda 6 milyon çizgi romanın satıldığı Japonya'da bu "edebiyata" verilen genel bir ad, ama isterseniz konuya en başından girelim... Çok gerilere gidecek olursak, çizgilerle anlatım, Budizmin Japon kültürüne girişiyle başlayan bir ifade biçimi. Ele geçen ilk Japon karikatürleri 6. yüzyıldan kalma. Ardından, çizgi roman olarak kabul edilebilecek, çeşitli dönemlerde yapılmış rulo kağıtlar ve estamplar geliyor. Bunlardan en kayda değer olanı 11. yüzyıl yapımı bir "hayvanlar" albümü olmakla beraber, mangaya adını verecek olan sanatçı, 19. yüzyılın ünlü ressamı Hokusai olmuş. Çizer, iki heceyi birleştirerek, "sıradan resim" anlamına gelen manga kelimesini türetmiş. 1920'li yıllarda Amerikan çizgi romanlarından ilham alan mangalar, otuzlu yıllarda yasaklanarak siyasi bir figüre dönüştüler. Fakat mangaya bugünkü dinamizmini kazandıran çizer, hiç kuşkusuz Osamu Tezuka oldu. Amerikan sineması aşığı Tezuka, modern bir tasarımla Japon geleneksel çizgi sanatlarını birleştirerek, sinema story board'larını andıran bir teknik yarattı. Onun kahramanları, Disney yaratıklarından esinlenen, duygu ve ifadeleri koca gözlerinden anlaşılan tiplerdi. Mangalar, savaş sonrasının yoksul yıllarında gençlerin tek eğlencesi haline geldi ve farklı türlerde çalışan yüzlerce çizer ortaya çıktı. Bu çizerlerin kimisi kadın sorunlarına eğiliyor, kimisi çocuklar için naif öyküler, kimisi de fantastik yaratıkları anlatıyordu. 60'lı yıllara gelindiğinde ise mangalardaki kamikaze pilotları, yakuzalar (mafya), samuraylar, ya da western, polisiye, bilim kurgu gibi türler bütün Japonya'yı sarıyor ve kimi öykülerin filmleri de yapılıyordu. Artık manga, inanılmaz bir hızla tüketilen bir kültür ürünü haline gelmişti. İki metro istasyonu arasında okunup atılan bu renkli bantlar, yılda adam başı 15 manga satın alan ve bir sayfayı ortalama 4 saniyede okuyan Japonların hayatlarının bir parçasıydı artık. Okurların cinsiyetine, yaşına, sosyal statüsüne ve zevklerine göre farklı mangalar üretiliyor ve anında tüketiliyordu. 70'li yıllara gelindiğinde mangalar hipi kültüründen de etkilenmeye, cinsel fantezilerden bahsetmeye, önce İspanya ve İtalya'da da popüler olarak Avrupa'ya girmeye başlamışlardı. Zaten bu dönemden sonra da mangalar dünyadaki tüm trendleri anında yansıtmaya başladılar: İş dünyası, yuppie'ler, mafya, moda, politika, para, sanat...
MÜZEDE SIRA VAR Manga dünyasının tartışmasız starlarından biri olan, Japonya'daki müzesini gezebilmek için dört ay sırada beklenen Mizayaki'nin Paris'te müthiş ilgi gören sergisi ve Japon Kültür Merkezi'ndeki "Manga Kaynaklı Çizgi Filmler Festivali" nin arka arkaya gelmesiyle bugünlerde Fransa Japon çizgileriyle kaynıyor! Asteriks'in anavatanı, çizgiler İmparatorluğunun kültürünü büyük bir zevkle ağırlıyor. Bana gelince, iyi çizilmiş ve şiddet içermeyen mangaların "mimari tasarımına", mizanpajına ve hacimlerine bayılıyorum. Ama doğrusu, çocuklarımın odalarını süsleyen Pokemon ve Dragon Ball posterlerine baktığımda, bundan 25 yıl önce beni ağlatan Şeker Kız Candy'nin naif gözlerini hatırlayıp, bugünün veletleriyle aynı değerleri pek de paylaşmadığımızı "esefle" farkediyorum!
Sedef Ecer
|