El öpme
Urfa'daki Nevruz kutlamaları sırasında Leyla Zana'nın kuyruğa girerek, eğilerek, Abdullah Öcalan'ın kızkardeşi Fatma Öcalan'ın elini öpmesi, son derece düşündürücü. Hatta lafı evelemeden söyleyelim: Tam bir hayal kırıklığı. Bir zamanlar milletvekili olan Zana'nın, tutup kendi akranı sayılabilecek hemcinsinin elini öpmesi, örf ve adetlerle açıklanamayacak bir durum. Feodalite kokan bu jestin ne tür bir siyasi sembolizm taşıdığı ortada. Zana'nın " jesti," Urfa ve diğer meydanlardaki Nevruz kutlamalarında Öcalan pankartı taşıyarak varlığını hissettiren "kitle"ye ve o kitlenin hâlâ lider kabul ettiği isme "özel bir selam" anlamını taşıyor. El öpme, geleneklerimizde bir sadakat ifadesi. Oysa Leyla Zana, DEP davasından 10 yıl hapis yattıktan sonra, farklı bir iddiayla ortaya çıkmıştı. DEP'liler, ilk demeçlerinde "eski hatalar"dan söz ettiler, yeni bir söylem ve yeni bir tarzdan dem vurdular, "Avrupa eksenli" bir politikanın işaretlerini verdiler. Bu yüzden de yalnız "hükümet" değil, "devlet" tarafından da kabul gördüler. "Bağımsız" ve demokratik bir hareketin öncülüğünü yapabilecekleri konusunda beklentiler vardı. Üstelik DEHAP'ın temsil ettiği siyasi çizgiden çok daha geniş bir kesimden gelen aydınlar da, Leyla Zana ve arkadaşlarının Türkiye'deki Kürt hareketinin "silahsız ve Avrupalı" diye tanımlanabilecek "yeni yüzü" olmasını arzuladılar. O kadar ki, geçenlerde devletin "derin" kadrolarından üst düzey bir yetkiliyle sohbetimizde, Leyla Zana'yı "Bize göre İmralı değil Brüksel'den destek alıyor" diye tanımlıyordu. Hem de gayet toleranslı bir havada. Ancak Urfa'daki el öpme görüntüsü, "yeni bir soluk"tan ziyade, eski günleri hatırlatan tatsız bir fotoğraf karesi. Kimse saflık içinde değil. Geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye'de "bireysel özgürlükler"le yetinmeyip "kolektif haklar" isteyen bir siyasi söylem olduğu, milliyetçi bir Kürt hareketinin varlığı, ve hatta bu söylem içinde belli bir kesimin İmralı'daki Öcalan'ı lider olarak gördüğünü biliyoruz. Ancak Zana ve arkadaşlarının tüm iddiası, "reddi miras"tı. Bu yüzden meşruiyet kazandılar. Uluslararası kabul gördüler. DEP'liler hapisten sonra yaptıkları açıklamalarda, yöntem olarak "kan dökerek hak edinme" anlayışını reddettiklerine işaret ediyorlardı. Ben, birkaç kez sohbet etme imkânı bulduğum Zana'nın kişisel olarak böyle düşündüğünden eminim. Nazik ve temiz kalpli birine benziyordu. Peki o zaman neden Öcalan'ın kardeşinin elini öpüyor? Zira İmralı'da böyle bir "redd-i miras" yok! Öcalan, kafa karıştıran ve tam bir "ideolojik çorba" halindeki açıklamalarına karşın, silahlı mücadeleyi reddetmiyor, hatta son zamanlarda aba altından sopa gösteriyor. Üstelik yıllarca Kuzey Irak'tan Şam'a kadar örgüt içinde korkunç baskıcı bir mekanizmayla her kademede Stalinist yöntemleri benimsemiş biri. Bunun acısını en fazla Kürt aydınları ve Öcalan'la uyuşmayan bağımsız Kürt siyasiler çekti. Saygı duyulacak bir yanı yok. Öyleyse neden el öpme? Zana ve arkadaşlarından, özene bezene hazırlanmış basın açıklamaları değil, eski yapıyı reddeden, bu kısır döngüyü kıracak daha cesur bir inisiyatif bekliyorduk. Avrupa yolunda kolektif hakları bağımsız bir düzlemde savunma şansları var. Cesaret edemiyorlar mı?
|