Belgin Doruk değil Fransız formülü
Ali Müfit Gürtuna'nın eşi Reyhan Gürtuna'nın türban sorununa karşı geliştirdiği "Belgin Doruk Formülü," bu konudan mustarip olan sayısız genç kadın için tatminkar değil. Çeşit çeşit şapka ve pahalı fularlarla başörtüsünden daha "çağdaş" bir görüntü sergilediği iddiasında olan Reyhan Hanım, iki gündür Hürriyet'te 1970'lerin Türk filmlerini andıran pozlar veriyor. Ancak bu garip kıyafetlerin üniversite ortamı ya da devlet dairelerinde türbandan daha fazla "kabul göreceğini" sanmıyorum. Tam tersine, türbanı kamusal alandan dışlayan yapı, puantiyeli fötr şapkalara da aynı aşağılama duygusuyla bakacaktır. Üstelik röportajın kendisinin bile başörtülü kadınlar için "incitici" bir tarafı da var. ("İşte size nasıl giyinmeniz gerektiğini gösteriyoruz.") Ama Reyhan Hanım'a katıldığım bir nokta var. O da türban meselesinin "erkekler" tarafından siyasallaştırıldığı. Kimsenin giyimime kuşamıma karışmasından hoşlanmayan genç bir kadın olarak ben, başka kadınların da aynı haklara sahip olmasını savunuyorum. Başörtüsü giymek ve de bu şekilde üniversiteye gidebilmek de, her şeyden önce bir hak. Liberal demokrasiye inanıyorsanız, 23 yaşındaki bir kadının başını örttüğü için üniversiteye alınmaması ya da devlet dairesinde çalışamamasını anlamanız, açıklamanız, mazur görmeniz, imkânsız. Ama nedense konu genel anlamda kadın değil "erkek meselesi." Başörtüsü erkek-egemen parlamento, partiler, hükümet ve yargıda tartışılıyor, oralarda karara bağlanıyor. Nerede kadınların sesi? Kuşkusuz türban Türkiye'deki kadın sorunlarının en önemlisi değil. Ayrımcılık ve şiddet, her yeri virüs gibi sarmış. Kadınlar dayak yiyor, töre cinayetlerine kurban gidiyor, eğitimsiz bırakılıyor. Ama kendimizi kandırmayalım. Türban yasağı toplumu "geren" ve siyasal süreci "tıkayan" temel meselelerden biri. Bir hak ve özgürlükler sorunu. Ve bunu dürüstçe halletmediğimiz sürece, toplumsal barış ve demokratikleşme yönünde ciddi sıkıntılar sürecek. Üstelik böylesine basit bir meseleyi çözemeden iç buhranlarını ihraç etmeye çalışan bir Türkiye, Müslümanlar'ın laik toplum düzeninde dinlerini nasıl yaşayacakları meselesini çözmeye çalışan günümüz Avrupa'sı için de "başarısız bir model" haline gelecektir. Uzun süredir kafa yorduğum bu meselede, benim önerim, "Fransa Formülü." Fransız hükümetinin başörtüsünü devlet okullarında yasaklaması, hem Türkiye, hem de Avrupa'da "laikliği koruma" yolunda önemli bir adım olarak görüldü. Bazı dindar çevreler, Fransa'yı protesto için gösteriler yaparken, Türkiye'deki laik düzen, hem kararı alkışladı, hem de karardaki kamusal alan vurgusunun bizdekine benzeştiğine dikkat çekti. O zaman gelin, bu yarayı kapatmak uğruna Fransa formülünü tartışalım, bu formülden yola çıkarak başörtüsü meselesine bir Avrupa Birliği standardı getirelim. Böylece Türkiye "sorunlu" değil, "çözüm ihraç eden ülke" olur. Fransa'daki yasaya göre, türban, ortaöğretim ve lise seviyesinde devlet okullarında yasak, ama üniversitelerde serbest. Biz de bu formülü getirelim. Hatta türban istenirse özel liselerde de yasak olsun. Ama gelin, oy kullanma ve vergi verme rüştünü ispat etmiş kadınlara, ne giyip ne giyemeyeceklerini söylemeyelim. Başörtülü kadınları üniversiteden men etmeyelim, eğitim hakkını ellerinden almayalım. Erkeklerin siyaset kavgasına kadınlar bedel ödemesin artık.
|