10. yılında Gümrük Birliği
6 Mart 1995'te imzalandığından bu yana üzerindeki tartışma bitmedi. Türkiye ile AB arasındaki tartışmanın bugünkü odağını da Gümrük Birliği Anlaşması (Kararı) oluşturuyor. Yani; Türkiye'nin, AB'nin, arasında Güney Kıbrıs'ın da bulunduğu yeni üyelerini de kapsayacak şekilde, Gümrük Birliği kapsamını genişletecek Ek Protokol'ü imzalayıp imzalamayacağı... AB'ye göre bu karar hemen imzalanıp yürürlüğe girmeli, Türkiye'ye göre ise 3 Ekim'de başlayacak müzakere tarihine kadar beklenmeli... Ek Protokol'ün imzalanması halinde, bunun TBMM'nin de onayına sunulup sunulmayacağı da tartışmanın bir başka boyutu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, çeşitli tarihlerde yaptığı açıklamalardan yola çıkıldığında, ek protokol için Meclis'in de onayının da alınması gerekiyor. Buna gerekçe olarak da uluslararası anlaşmaların Meclis'in onayından geçmesini zorunlu kılan Anayasa maddesi gösteriliyor. Oysa, 10 yıl önce Gümrük Birliği Anlaşması'nın hazırlanmasında ve imzasında emeği geçen, dönemin Dışişleri Bakanı, SHP lideri Murat Karayalçın "böyle bir zorunluluk yok" görüşünde.
TBMM kararı gereksiz Karayalçın gerekçesini şöyle açıkladı: "Biz Gümrük Birliği Anlaşması, daha doğrusu kararı için Meclis'in onayını istemedik ki, ek protokolü için böyle bir onaya gerek duyulsun..." Karayalçın, Gümrük Birliği Anlaşması imzalandığı dönemde de Dışişleri Bakanlığı'nda konuyu tartıştıklarını söyledi. Sonuçta 10 yıl önce vardıkları kararla ilgili de şu bilgiyi verdi: "Gümrük Birliği Kararı, 12 Eylül 1963 tarihli Ankara Anlaşması çerçevesinde imzalandı. Anlaşmanın bir eki olan karar için de Meclis'in onayı aranmadı. Aslı olan Gümrük Birliği Kararı Meclis'e sunulmadığına göre, eki protokolü niye sunulsun?" Asker gönderme gibi Karayalçın, bir örneklemede de bulundu: "Yurt dışına asker göndermek için Meclis'in onayının alınması gerekir. Ancak asker gönderme NATO veya BM kapsamında oluyorsa o zaman Meclis onayına gerek yoktur ve doğrudan gönderilir. Bu da öyle bir durum. Uluslararası anlaşma 1963'te Meclis onayından geçmiş. Onun çerçevesi içinde hareket edilen bir durum..." SHP lideri, bununla birlikte şu noktanın altını da özenle çizdi: "Ek Protokol'ün onayı, Güney Kıbrıs'ın tanınmasının TBMM tarafından da onaylanmasının önüne geçmesini amaçlayan durum değil. Çünkü ek protokolün imzasının, Güney Kıbrıs'ı tanıma anlamına gelmeyeceği AB'nin en yetkili ağızları tarafından da dile getirildi."
Gümrük Birliği kazancı AB ile Gümrük Birliği'nin Türkiye'ye 50-60 milyar dolarlık zararı olduğu eleştirilerine gelince. Karayalçın eleştirilere, rakamsal verilerle karşı çıktı. Önce Gümrük Birliği'nin imzalanmasından sonra "Türkiye'de ihracat çökecek" yönündeki sözleri anımsatıp ekledi: "Türkiye'de başta çökecek sektör olarak gösterilen otomotivde tam tersi patlama oldu. Beyaz eşya, tekstil de aynı şekilde patladı." 1996'da ithalat ve ihracat endeksini 100 olarak kabul edip, 2003'e kadar geçen 8 yılda dengelerin nasıl değiştiğini örnekledi. AB'den ithalatta 137 birimlik artış olurken, ihracattaki artış tam 213 birime ulaşmış. Yani AB'ye ihracat, ithalatı katlamış. AB ile Türkiye arasındaki ticaret hacmine gelince; AB'nin toplam ihracatı içinde Türkiye'nin payı bir birim. Oysa Türkiye'nin toplam ihracatı içinde AB'nin payı tam 60 birim. Karayalçın, ek protokolde çekinilecek bir sorunun bulunmadığını da vurguladı. AB'den gelen bir ürünün, Türkiye'de herhangi bir bölgeyi veya ürünü olumsuz etkilemesi halinde, bunun girişine yasak koyma hakkının bulunduğunu anımsattı. Türkiye'nin bugüne kadar Gümrük Birliği'nin 60'ıncı maddesi ile getirilen bu hakkını kullanmadığına işaret etti. Karayalçın'ın da belirttiği gibi, Gümrük Birliği Anlaşması'nın 10'uncu yılında Türkiye, protokol tartışmasından uzaklaşmalı. Bunun yerine, tam üye olmadığı için oy hakkı bulunmayan AB ortak ticaret politikasında, hiç değilse söz hakkı elde etmeye eforunu sarf etmeli.
|