| |
|
|
Bizim "Neo-Con"larımız daha fazla değil mi?..
Amerikan dış politikasına egemen olan "Neo-Con"lar (Yeni Muhafazakarlar) hakkında sayısız yazı yazıldı, değerlendirmeler yapıldı. Bu açıdan baktığınızda, Türkiye'de de siyasetin yükselen değerinin, yerli malı "Neo-Con"luk, ya da "Yeni Muhafazakarlık" olduğunu söyleyebiliriz. Eski, denenmiş ve üstelik defalarca başarısız olmuş siyasal söylemlerin altını ısıtıp siyaset piyasasına "Yeni Muhafazakarlık" veya "Yeni Solculuk" şeklinde sunmak, açıkçası şu anda Türkiye için de geçerlidir. Eğer olaya geniş açıdan bakarsanız ana muhalefet partisi CHP de, kendine özgü bir "Neo-Con" parti değil midir? Dünya sosyal demokrasisinin yaşadığı bunca deneyden ve Türkiye'nin 100 yıllık politik ve ekonomik serüveninden sonra, her konuda hala kökten devletçi söylemlere takılı bir siyaset anlayışını sürdürüyorsanız, bu "Yeni Sol" kisvesi altında "Yeni Muhafazakarlık"tan başka ne olabilir? Aynı durum AK Parti için de söz konusudur. Sürekli "Değiştik" derken, bir yandan kadrolarınızı, dünyaya bakışınızı, tepkilerinizi hep değişmemiş değerlerinize dayalı biçimde oluşturuyorsanız, bu da kendisini "Yeni" olarak sunmaya çalışan eski muhafazakarlığın, yeni ambalaj içinde sunulmasından başka bir şey olamaz ki.. Bu Yeni Muhafazakarlık, üstelik birbirlerine zıt ve uzak oldukları varsayılan ideolojileri aynı zeminde birleştiren bir niteliğe de bürünmüş durumda. Örneğin Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Başbakan arasında temel görüş ayrılıkları bulunduğu yazılıp, söylenmekte. Ama bu olaya daha yukarıdan bakarsanız, Ahmet Necdet Sezer de, Tayyip Erdoğan da, Deniz Baykal, Necmettin Erbakan ve Devlet Bahçeli de "Muhafazakar" konumda insanlar değil mi? Hepsinin kendilerine göre değişmesine razı olmadıkları, maddi ve manevi içerikli bir statüko var. Oysa evrensel uygarlık ve özellikle içinde yer almayı amaçladığımız Avrupa Birliği, dünyada ve Avrupa'da pek bol ve rağbette olan yeni muhafazakarlığı aşıp, farklı bir dünya görüşü yaratmayı hedefliyor. Bu yeni dünya görüşü, ulusal egemenlik kavramına, hukukun üstünlüğü kavramının altında yer veriyor. Bu görüşte birey, devletin altında değil. Dinler ve ideolojiler, kesinlikle siyasetin ve idarenin dışında. Bu yeni dünya görüşünde, devletlerin içinde de, devletler arası ilişkilerde de, ırk, din, mezhep, siyasal görüş, insanları bölüp kavga ettiren değil, birleştirip sinerjiler yaratan öğeler gibi algılanmakta. Tabii ki bizdeki gibi Amerika'da da, Avrupa'da da muhafazakarlar, ulusalcılar ve hatta faşistler var. Ama yükselen değerleri onlar temsil etmiyor. Nitekim Amerika'nın Neo-Con'ları bu ülkenin ileri insanları tarafından da ağır biçimde eleştirilmekte. Avrupa'nın bu tür siyasal akımları ise, karşılarındaki Liberaller'in, Yeşiller'in, Sosyal Demokratlar'ın ağırlığı sonucu etkisiz oluyorlar. Öyle olmasaydı Avrupa Parlamentosu'ndan Türkiye'ye "Evet" çıkar mıydı? Diyorum ki. Artık dünyalı olmayı öğrenmiş olması gereken Tayyip Erdoğan, kendi ülkesinde "Neo-Con" olmayı denememelidir. Hiç olmazsa o, ileri dünyanın bir politikacısı olmaya heves etmelidir.
|