| |
|
|
Batı, Türkiye'nin 'Eğreti Gelin'i olabilir mi?
Şükran Kozalı'nın eserinden esinlenen Tarık Günersel'in yazdığı ve Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğinde sinemaya aktarılan "Eğreti Gelin", belli ki izleyen sinemaseverlerin belleğinde yer edecek. Hem Atıf Yılmaz gibi dünyaya değişik açıdan bakmayı bilen bir yorumcu var bu filmin arkasında.. Hem de Fikret Hakan, Müjde Ar gibi, Türk sinemasına damga vuran oyuncular var. Ve tabii Metin Akpınar da var. 17 yaşındaki çocuk damat adayı Ali'ye (Onur Ünsal) evliliği veya cinselliği öğretmek için tutulan eğreti gelin Kostak Emine'nin (Nurgül Yeşilçay) serüveni, çevreye yansımaları ile "Gelinim Olur musun" benzeri programlardan farklı bir tabloyu irdeliyor. Bu filmin profesyonelce değerlendirilmesini eleştirmenlere ve Ahmet Hakan'a bırakıyorum. Yapımcıları onlar üzsün veya sevindirsinler. Benim konumum sadece "Seyirci" olmak. Benim bu filmden Türkiye'ye uyarlamak istediğim olgu "Eğreti " kavramı. Cumhuriyet kurulur kurulmaz, "Batılı" olmak için, hukukumuzu, alfabemizi, eğitim sistemimizi, giysilerimizi değiştirmişiz. Bin yıllık kültürümüzden ve beraberliklerimizden kopmaya karar vermişiz. Elimizden gelse coğrafyamızı da değiştirirdik ve herhalde Arap-İslam varlığından daha uzak bir bölgeye taşınırdık. İlerleyen yıllarda, Batı ile kader ortağı olmak yolundaki kararlılığımızı her alanda "Stratejik İttifaklar"a da bağlamışız. OECD, Avrupa Konseyi, NATO gibi örgütlere üyeliğimiz, Türk-Amerikan askeri, ekonomik ve ideolojik sıkı-fıkılığı bunlara örnek. Son 40 yılımızın değişmeyen hedefi de, Avrupa Birliği üyeliği. Bu gerçekleşirse, fiili başkent Brüksel olacak. Ulusal egemenliğin önemli bölümü, AB'nin ortaklık sepetine atılacak. Ama bizim de, Batı'nın zihninde de hep aynı kuşku yok mu? Acaba Türkiye'nin Batılılığı "Eğreti" mi? Acaba Türkiye aslında Batılı olmak istemiyor. Batılılığı öğrenip, Ortadoğulu mu kalmak istiyor? Bazılarının kurucusu, bazılarının üyesi olduğumuz Batı kurumları, bizim eğreti beraberliklerimizin öğeleri mi? Bütün siyaset felsefesini Türkiye'yi Batılı yapmaya adamış olan Atatürk'ün, 21'inci yüzyılda üretilmiş bir ideoloji (Kemalizm) ile, anti-Batı söylemlere kaynak kılınmak istenmesi garip bir durum değil mi mesela? Bu "Eğreti" görünümü veya durumu nasıl değiştirebileceğiz? Yani mesele Amerika'nın Irak politikasına büyük çoğunlukla karşı olmaktan veya kamuoyunun anti-Amerikan olmasından öteye boyutlar içeriyor. "Eğreti Gelin" bana bunları da düşündürüyor.
|