| |
Denktaş'a da bu dizi yaraşır...
AK Parti Hükümeti "küresel bir stratejinin" uzun vadeli perspektifini oluşturacak bir kıvamda olmadığı için, kısa menzilli hedefleri yakalamakta gösterdiği olağanüstü başarıyı sürekli kılamıyor... Sanki AB'den "müzakere tarihi"ni iki ay önce alan bu hükümet değil... Kırılmadan, alınmadan, küsmeden AB sürecinin aynı gayret, hırs ve azimle yürütülmesi gerektiği unutulmuş bulunmakta... Ekime kadar yapılması gereken tonlarca iş varken, "iç iktidar" savaşları her şeyin önüne geçiyor... Asıl yapılması gereken ise yapılmıyor. Zaman ise yitip gitmekte... AB sürecindeki ağırlaşmaya, dış politikadaki alt üst oluş eşlik etmekte... Türkiye yarına dönük bir "Ortadoğu politikası" oluşturamadığı, daha doğrusu "geniş vizyonlu bir siyasal politika" yerine "Ankara'nın eski korkularını" ödünç aldığı için, ABD ile ilişkisini de yerli yerine, karşılıklı kazanım üzerine oturtamıyor. Aklın gereği yapılamıyor. Top geldiği vakit gole çevirmek için hırslanan ama geri kalan sürede nitelikli bir oyun sergilemeye aldırmayan bir takımla karşı karşıyaymışız gibi...
Hükümetin içine girdiği türbülansı daha da şiddetlendirecek bir başka önemli konu ise IMF ile ilişkiler. Bugüne kadar yapılan reformlarda en ağırdan alınan bölüm ekonomiyle ilgili olanı... Devletçi ekonomik yapının dağıtılmasında siyaset hep ağırdan alır... Ekonomik performansın ve göstergelerin iyi olmasına rağmen kırılganlık devam ediyor... Kırılganlığın bir krize dönüşmemesi bir yanıyla siyasetteki tutarlılığa, vizyona, azimli ve istikrarlı bir hedef kovalamaya bağlıysa, diğer yanıyla da ekonomideki güvene bağlı... Piyasa bu güvenceyi hiç tartışmasız bir şekilde IMF Antlaşması'nda buluyor... Ankara kendi başına kalınca olmayan imkanları siyaseten havaya savurarak bizleri fakirleştirip duruyor çünkü... Ekonomik güvenin çıpası olan IMF Antlaşması geciktikçe güven ortamı da zehirleniyor... Üstelik ABD ilişkilerinde gerginlik arttıkça IMF ile ilişkilerin de zorlaşacağı çok belli... Hükümetin düştüğü bu hava boşluğu "aşırı milliyetçi" bir hamasetle Türkiye'yi dünyadan koparmak, "eski korkuları" kışkırtmak, kitleleri dış dünyaya karşı şartlamak isteyen "iç sömürgeci" zihniyet sahiplerini iştahlandırıyor... "Kızılelma Koalisyonu", Kerkük üzerinden çıkacak bir bela ihtimalini Türkiye'yi ABD ve AB ile karşı karşıya getirme vesilesi sayabilir miyiz diye düşünüyor... Bu sırada ekonomik olarak da dünyadan koparak burayı Saddam Rejimi benzeri bir noktaya sürükleyecekler akılları sıra...
Böyle önemli bir kavşakta yarınki KKTC seçimleri yeniden hayati bir önem taşıyor... KKTC halkı ise daha önce Annan Planı için gösterdiği büyük gayretin karşılığını alamadığını düşünüyor. Beklentilerin büyüklüğü ile elde edilenler arasındaki fark halkı bunaltmakta... Yarınki seçim gene de hem KKTC halkı, hem de Türkiye'nin geleceği açısından hayati... Buradaki değişim taraftarlarının kısa süreli bir gafı faturayı herkese çıkaracak. Üstelik, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerini de derinden etkileyecek... KKTC halkının yarın tüm gücüyle değişimden yana olduğunu duyurmaması, derin devlet-mafya ilişkilerini konu alan "Kurtlar Vadisi"nde rol almakta beis görmeyen Rauf Denktaş zihniyetini hareketlendirir... Kıbrıs'ın "korsan ada" olmasını, ganimetçiliği, uyuşturucu şaibesini sürekli kılar... Annan Planı'nı desteklemiş olan Türkiye'nin de AB sürecinde elindeki kuvvetli kozunu zayıflatır... KKTC halkı Rauf Denktaş'ın "Kurtlar Vadisi"nin sürekli aktörü olmasını artık istemiyorsa, yarın kırgınlıklarını bir yana bırakarak, eski ile yeniyi kıyaslayarak karar vermeli... Toplumlar hepimizin istediği gibi hızlıca yol alsa, şimdi her birimiz dünyanın en mutlu insanı olurduk... Küsmek, kırılmak yok... Sadece sabır var... Ne yazık ki böyle...
|