|
|
|
|
|
|
'Türkbank ihalesine müdahalem olmadı'
Eski Başbakan Mesut Yılmaz Türkbank ihale sürecinde kendisinin en ufak bir müdahalesinin olmadığını söyledi..
Eski Başbakan Mesut Yılmaz, Türkbank ihale sürecinde kendisinin en ufak bir müdahalesinin, temasının olmadığını söyleyerek, ''Başbakan olarak benim dışımda cereyan eden ihale sürecine fesat karıştırdığımı söylemek, akla, vicdana ve hukuka aykırıdır. Bu ancak siyasi saikle mümkün olabilir'' dedi.
Yılmaz, Yüce Divan'da öğleden sonraki duruşmada savunma yapmaya başladı. Bu davanın Türk hukuk tarihi literatürüne gireceğini, 1962'deki Yassıada Mahkemesi sayılmazsa ilk kez bir başbakanın Yüce Divan'da yargılandığını söylemenin doğru olacağını kaydeden Yılmaz, usule yönelik itirazların kayda geçmesinde zorunluluk olduğunu, Yüce Divan'ın yargılamaya devam yönünde verdiği kararı da memnuniyetle karşıladığını söyledi.
Kamuya ait Türkbank hisselerinin 1990'lı yıllarda iki kez satışının söz konusu olduğunu, ilk satışın organize suç örgütü mensuplarının tehdidi nedeniyle gerçekleşemediğini anlatan Yılmaz, 1997'de Türkbank'ın yüzde 85 hissesinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) geçtiğini anımsattı.
Yılmaz, TMSF'nin 1998 yılı Mayıs ayında bu hisseleri blok satış yöntemiyle ihaleye çıkarma kararı verdiğini, ihalenin de televizyonların canlı yayınında 4 Ağustos 1998'de açık artırmayla yapıldığını söyledi.
Merkez Bankası'nın Türkbank'ın yüzde 85'lik hissesinin 250 milyon dolar olduğu yönünde tespit yaptığını, ihalenin 600 milyon dolara Korkmaz Yiğit İnşaat Firması'nın üzerinde kaldığını anlatan Yılmaz, savunmasına şöyle devam etti:
''Bu gelişmeler benim tamamen dışımda, en ufak bir yetkim olmamıştır. Bu süreçte TMSF icra kurulu yetkilidir. Fon idaresinin belirlediği ihale komisyonu ihaleyi yapmıştır. Kamu tüzel kişiliği statüsüne sahip olan Merkez Bankası ihale işlemlerinde yetkilidir. Benim başbakan olarak bu ihale sürecine en ufak bir müdahalem, temasım olmamıştır. Soruşturma komisyonundaki raporda aksine beyanlar bulunmaktadır. Yani, benim bu ihaleye bir temasım olduğunu, müdahalemi gösteren herhangi bir emare yok. Başbakan olarak benim dışımda cereyaneden ihale sürecine fesat karıştırdığımı söylemek, akla, vicdana ve hukuka aykırıdır. Bu ancak siyasi saikle mümkün olabilir.''
Yılmaz, ihale sürecinde Başbakanlığa bağlı Hazine Müsteşarlığı'nın iki türlü yetkisi bulunduğunu, bunlardan birincisinin ihaleye katılacaklara ön izin verilmesi, ikincisinin ise ihale sonuçlandığında Türkbank'a ait hisse devir işlemlerini onaylamak olduğunu anlattı.
Hazine Müsteşarlığı'nın bu yetkilerinin daha sonra Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'na devredildiğini anımsatan Yılmaz, ''Aynı olay, bugün de olsa hükümetin bu olayla hiçbir ilgisi olmayacaktır'' dedi.
''Türkbank ihalesine fesat karıştırdığı'' iddiasıyla Yüce Divan'da yargılanan eski Başbakan Mesut Yılmaz, ''600 milyon dolara varan bir kamu varlığının satışı, ekonomik boyutu itibariyle Türkiye'de her zaman bir başbakanın ilgi alanı içerisine girer. Onun için ben bu konuyu yakından takip ettim'' dedi.
Yılmaz, Yüce Divan'daki savunmasında, Türkbank'ın ihale sürecinin 1998 yılı Mayıs ayında başladığını ifade ederek, bu sürece ilişkin bilgi verdi. İhale süreci başladığında emniyetten istihbarat notları geldiğini, bu notlarda organize suç örgütü lideri olan birinin Türkiye'de bazı kişileri telefonla aradığı ve ihalenin Korkmaz Yiğit'e verilmesi yönünde baskıda bulunduğunun bildirildiğini kaydetti.
Yılmaz, bu durumu dönemin Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner'e aktardığını ve Yiğit'e ön izin verilmemesini istediğini aktardı.
Yılmaz, bir önceki hükümet döneminde aynı şahsın Bank Express'i devraldığını ve Hazine Müsteşarlığı'nın bunu onayladığını öğrendiğini ifade ederek, ''Böyle bir durumda bu şahsa ön izin vermemek suretiyle ihaleye girmekten men etmemiz halinde, mevcut bankasına bir hücum söz konusu olacaktı. Bu da Türkiye'deki mali dengeleri altüst edecekti'' diye konuştu.
Emniyete gelen istihbarat notlarının sadece duyuma dayalı bilgiler içerdiğini dile getiren Yılmaz, bu süreçte Korkmak Yiğit'in çeşitli kanallardan kendisinden randevu istediğini, ancak randevu vermediğini anlattı.
Eski DTP Genel Başkan Hüsamettin Cindoruk'un kendisini aradığını, Yiğit'le görüşmesinin faydalı olacağını dile getirdiğini belirten Yılmaz, şöyle konuştu:
''Yiğit ile Meclis'te 10 dakika görüştük. Görüşmede Cefi Kamhi de orada bulunuyordu. Yiğit görüşmede üç konuyu dile getirdi. Kendisinin suç örgütü lideri olan kişiyle teması olmadığını, çocukları üzerine yemin ederek söyledi. Bu bilgilerin kendisini saf dışı etmeye yönelik olduğunu, kendisinin ihaleden uzaklaştırılmasının amaçlandığını anlattı. İhalenin, başka bir gruba verilmesi yönünde yaygın söylemler olduğunu ifade etti. Yiğit, ayrıca kendisinin bankaya sahip olmak için yeterli mali kaynağı olduğunu belirtti. O tarihten sonra meydana gelengelişmeler gösterdi ki bu üç hususta doğru değildir. Gerçek dışıdır.''
Görüşmede Yiğit'in ayrıca Halit Cıngıllıoğlu ve Kamuran Çörtük'e bankayı ortak almak için teklif götürdüğünü ancak teklifinin kabul görmediğini anlattığını söyleyen Yılmaz, Korkmaz Yiğit'in muteber bir işadamı olduğunu, her türlü incelemeye açık olduğunu, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya'nın dostu olduğunu ve kendisinin Oramiral Erkaya'dan sorulabileceğini anlattığını aktardı.
Yiğit'in daha sonra yanına gelerek ''Bundan sonra ne yapayım?'' diye sorduğunu kendisinin de ''teklifini ver'' dediğini kaydeden Yılmaz, ardından Güneş Taner'i arayarak bunları anlattığını ve Yiğit ile ilgili incelemesine devam etmesini söylediğini kaydetti.
Yılmaz, MİT Müsteşarı ile yaptığı ikili görüşmede de Alaattin Çakıcı ile Korkmaz Yiğit arasında olduğu söylenen ilişkiyle ilgili bilgi istediğini, ancak MİT'ten, böyle bir çalışmanın olmadığını kendisine söylendiğini anlatan Yılmaz, emniyet genel müdürünün de istihbarat notlarının hukuki anlamda delil olmadığını, bunların hukuki delillerle desteklenmesini gerektiğini söylediğini aktardı.
Çabalarından sonuç elde edemediğini ifade eden Yılmaz, ''İhaleden iki ay sonra dönemin İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş'ın kendisi ile yaptığı görüşmede Korkmaz Yiğit'in böyle bir ilişkiyi ikrar ettiğini öğrendim'' diye konuştu.
Yılmaz, şöyle devam etti: ''5 Ekim 1998'de Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit ile Başbakanlık Konutu'nda yaptığımız toplantıda, öteden beri şüphelendiğimiz ilişki nedeniyle ihalenin durdurulması konusunda TMSF'ye yazı yazılmasını kararlaştırdık. Güneş Taner ABD'de bir toplantıdaydı. Kendisini telefonla aradım. Verdiğimiz kararı anlattım ve hazırlık yapmasını istedim. 3 gün sonra bir basın mensubundan ilk defa Korkmaz Yiğit-Alaattin Çakıcı arasındaki kasetin varlığını öğrendim. Emniyeti sıkıştırınca kasetin deşifre metnini gönderdiler. 13 Ekim 1998'de Taner'in ABD'den dönmesinin ardından ihalenin durdurulması ve DGM'ye suç duyurusunda bulunulmasını istemlerini içeren yazı TMSF'ye gönderildi.''
''KONUYU YAKINDAN TAKİP ETTİM''
Dava konusu ihale sürecinin 5 ay sürdüğünü belirten Yılmaz, savunmasında, şu görüşleri dile getirdi: ''Bu süreç ile ilgili bana yöneltilen suçlama ihaleyle neden bu kadar yakından ilgilendiğim ve görüşmeleri neden bizzat yaptığım konusudur. Bunu, günün şartlarına göre değerlendirmek gerekir. O dönemde Uzakdoğu'da ve Rusya'da ekonomik kriz vardı. Türkiye'de de ekonomik hassasiyetin arttığı bir dönemdi. Böyle bir durum söz konusu olmasa bile 600 milyon dolara varan bir kamu varlığının satışı, ekonomik boyutu itibariyle Türkiye'de her zaman bir başbakanın ilgi alanı içerisine girer. Onun için ben bu konuyu yakından takip ettim.''
Türkbank'ın bankacılık sektöründe önemli bir yeri olan banka olduğunu, bu bankanın içine konulan önemli miktardaki kamu kaynağına rağmen sürekli zarar ettiğini ifade eden Yılmaz, acil tedbir alınmadığı taktirde bunun Türk finans sektörüne sirayet edeceğini söyledi. Yılmaz, ''Bu da 2000 yılında yaşadığımız bankalar krizinin 2 sene önce yaşanması demekti. Bütün bunlar benim bu olaya özel olarak ilgilenmem gerektiğini göstermektedir. Ama asıl ilgimi artıran husus bana bu konuda emniyetten gelen istihbarat notlarıdır'' diye konuştu.
''ÇETE LİDERLERİ TEKER TEKER YAKALANDI''
Olayın yaşandığı dönemin, çetelerle mücadelenin öncelikli hedeflerinden biri olduğu söyleyen Yılmaz, bu kapsamda MİT ve emniyet içerisinde uzman kişilerden oluşan ortak çalışma grubu oluşturulduğunu ve bu grubun gizlilik içerisinde çalıştığını anlattı.
Yılmaz, ''Özellikle başbakanlık olarak sağladığımız özel imkanlar sayesinde 1-2 ay içinde o tarihe kadar yurtdışında bulunan bütün çete liderlerinin teker teker yakalanarak Türkiye'ye getirilmiştir ve adalete teslim edilmiştir'' diye konuştu.
''Bütün bunlar başbakanın yapması gereken işler değildir. Bunları yapacak kurumlar vardır'' denebileceğini dile getiren Yılmaz, bunun Türkiye gerçeklerine uymayacağını, çetelerin devlet içindeki bağlantıları nedeniyle bu hareket tarzının sonuç vermeyebileceğini ifade etti.
Yılmaz, ''Nitekim aylardan beri gazetelerin manşetlerinden düşmeyen bir takım bağlantılar var. Heyetiniz de bunları takip ediyordur. Zannediyorum bu olaylar da bu gerçeğin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır'' dedi.
(AA)
|
|
|
|
|
|
|
|
|