| |
Bir sevgi yazısı
Oturup sevgi yazısı yazacak değilim de, Sevgililer Günü yakamızdan düşmüyor. Yüce devletimiz, DİE aracılığı ile halkın mutluluk tansiyonunu ölçtü ve "mutlu olduğumuz" ortaya çıktı. Ama bu araştırma yazarlarımızın keyfini kaçırdı. "Bu halk bize sormadan nasıl mutlu olur hemşerim" şeklinde psikoza girdiler. Hüzünlendikleri şey halkın mutlu olması değil, onlara danışmadan mutlu olmaya kalkışmasıydı. Bazıları, "Siz aslında mutlu değilsiniz ama öyle zannediyorsunuz" demeye kadar götürdü işi. Allah'tan halk paniğe kapılmadı: Mutlu muyuz, değil miyiz, ne olur bize gerçeği söyleyin! Bizim, hayatın türlü zorluklarına karşın mutluluktan vazgeçmeyişimizin altında yatan tek şey, içimizdeki tükenmeyen sevgi ateşidir. Sevgimiz, güçlü ve samimidir de, ortaya koyuşumuz bazen aşırılığa kaçar. Adam işsiz, güçsüzdür, zaten çıldırmak üzeredir. 20 yıllık karısı evden kaçınca derhal köprüdeki yerini alır: Karım eve dönmezse kendimi atarım. Haberin yan tarafında kaçan kadının resmi de vardır, ucubenin tekidir. Normalde, böyle bir kadının evden kaçması, en büyük mutluluk sebebidir ama adam konuyu algılayamaz. Çünkü sevgiyi poposundan anlamaktadır. Üstelik, evden kaçmayı kafasına koymuş bir kadını, ikide bir köprüye çıkarak evde tutamazsın ki! Eğit-Sen'in yaptırdığı bir araştırma, Türk çocuklarının yüzde 60'ının okulda, herhalde geri kalan yüzde 40'ının da evde dayak yediğini ortaya koymuştu. Neden peki? Elbette sevgiden! Evli Türk kadınlarının dayak yeme oranı yüzde 60!.. Bu da sevgiden! O yüzden dayak yiyen kadın, kocamdır döver de sever de, diyor göğsünü gere gere. Çok sevildiği için sokak ortasında bıçaklanan kadın da Türk kadınıdır. Bu bin bir çeşit sevgi varyasyonuna karşılık, bir de sevgi kıskançlığı vardır. En son örneği Hıncal Uluç'un başına geldi. Tuttu, 21 yaşındaki bir genç kızla aralarındaki güçlü elektriği basına yansıttı. Ortalık karıştı. 65 yaşında adama yakışır mıymış, ayıp olmuyor muymuş, kız çok küçükmüş, bir yazar "geleceğe eser bırakmak" yerine bunlarla mı uğraşmalıymış? Yahu size ne be! Nedir derdiniz? Delikanlı gibi kıskançlıktan geberiyoruz deyin olsun bitsin. Ama yaş farkı var şekerim! Sana ne? Kız kendini mutlu hissediyorsa yetmez mi? İlle bu ilişkiden senin de mi mutlu olman gerekiyor. Yani Hıncal Uluç, düşünüp taşınacak, öyle bir sevgi ilişkisi kuracak ki, sadece kendileri değil, herkes mi mutlu olacak? "Milli bir ilişki" mi kurmasını bekliyorsunuz, sahiden? Şu "geleceğe eser bırakmak" lafına da nasıl hasta oluyorum anlatamam size. Bizde, iyi yazanı da kötü yazanı da, anında kendini Galileo zannetmeye başlıyor. Halbuki günlük gazetelerde yapılan şey, güçlü bir mecra üzerinden nihayet modern meddahlık sayılabilir, yazı yoluyla okurlarla sohbettir, neticede. Geleceğe kalacak olan da, ancak araştırmacılar için değer taşıyacak bir takım işaretlerdir. Sevgililer Günü'nü gönlünüzce yaşayın.
|