|
|
|
|
|
|
Çok güleceksiniz ama eve giderken de düşüneceksiniz
Ferhan Şensoy ve Sinan Çetin Mart'ta beyazperdede 'Pardon' diyecek Yıllarca 'haksız yere' hapis yatan üç arkadaşın başına gelenlerden yola çıkarak Türkiye'deki adalet sistemini kara mizah yoluyla eleştiren filmin senaryosu Ferhan Şensoy'a ait Yapımcı Sinan Çetin Orhan Gencebay mı? O bir sit com'a ikna edilirken röportaja dahil edildi!.
Yasadışı örgüt mensubu sanılarak gözaltına alınan ve birçok suçu üstlenmek zorunda bırakılan; boş yere 6 yıl cezaevinde hapis yatan üç arkadaş... Altı yıl sonra gerçek suçluların tesadüfen bulunması üzerine serbest kalırlar; devletin söylediği tek söz: 'Pardon'dur. Hikaye size tanıdık gelebilir. Ferhan Şensoy'un sahnelediği 'Çok Tuhaf Soruşturma' isimli oyunun sinemaya uyarlanmış hali... Yıllardır 'Ferhan Şensoy'un hangi eserini sinemaya uyarlarım' diye tetikte bekleyen yapımcı Sinan Çetin, en sonunda gözünü bu oyuna dikmiş. Şensoy, hikâyesini sinemaya uyarlamış ve ortaya 4 Mart'ta gösterime girecek 'Pardon' filmi çıkmış. Sinan Çetin ve Ferhan Şensoy'la konuşmak üzere Cihangir'de 'küçük bir cumhuriyet' halini almış Plato Film'e gittiğimde Orhan Gencebay'ı da buldum karşımda. Çetin ve Şensoy kafa kafaya vermiş; Gencebay'ı Şensoy'la birlikte sit-com'da oynamaya ikna etmeye çalışıyorlar. 'Allah, işe bak' diye geçirdim içimden. Hararetli konuşmalar sonrası 'Röportaja geçelim' buyurdu Sinan Çetin. Bir an dışarı çıkıp içeri girmemle birlikte üçünü de bir koltuğa sıra sıra dizilmiş buldum. 'Hayırdır' demeye kalmadan, Çetin açıkladı durumu: Orhan Abi de röportaja katılsın. Böyle üçlüyü bir daha ne zaman bulacaksın? Ne diyeyim, 'Allah' derim ben...
ŞENSOY'A HAYRANIM * Farklı kulvarlarda iki kişi... Biri reklam filmleri gibi daha hızlı çekilen, daha popüler işlerle gündemde bir yönetmen. Diğeri tiyatroya yoğunlaşmış, entelektüel birikimiyle iş yapan bir oyuncu. Sizi bir araya getiren şey neydi? SİNAN ÇETİN: Esasında çok yanlış yaptık ya... (kahkahalar)
* Tabii 'siz entelektüel değilsiniz' anlamına gelmiyor bu Sinan Bey! FERHAN ŞENSOY: Sadece bu değil, biz sittin senedir beraber çalışıyoruz, Akbank reklamı falan... Bir yanlışlık olarak rastlaştık, bu yanlışlık sürüyor (kahkahalar) Dünya görüşlerimiz farklı ama ben Sinan'la çalışmaktan hoşlanıyorum. O kendi işinde mükemmeliyetçi, ben de kendi işimde. Uzlaştığımız noktalar da oluyor bu kavga dövüşün içinde. Ben onu komünist etmeye uğraşmıyorum, o beni komünizmden vazgeçirmeye uğraşıyor. Böyle bir b..kluk var! (kahkahalar) ORHAN GENCEBAY: Bu röportaja misafir diye katılan biri olarak bir şey söyleyebilir miyim? * Lütfen... O.G: Eski tüfekler bazı fikirlerini değiştirebilirler. Ama temeldeki bazı özleri tamamiyle değişmez. Eski tüfekler derken, bunu anlayan anlar! Birçok şey değişebilir ama hak hukuk değişmez, sanat inceliği, derinliği değişmez. S.Ç: Ben Ferhan Şensoy'un hayranıyım. Bütün eserlerini elimden geldiği kadar seyrettim, okudum, gördüm. Türkiye'nin en büyük kalemlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Ferhan bir sit-com yazarsa Türkiye'de çok büyük karşılığı olduğuna inanıyorum. Orhan Abi'ye de bir rol teklif ettik az önce şahit oldunuz. Reddeder, kabul eder bilmiyorum ama bu konuşmanın özeti bu. O.G: Rica ederim, reddetmek de ne demek! S.Ç: Ferhan'la biz yirmi senedir arkadaşız. Beraber reklam filmleri çektik, çekerken de çok mutlu oldum. Çok iyi bir aktörle çalıştım. Orhan Abi hatırlar mısın? Akbank'ın o filmleri Türkiye'de ilk defa bir ailenin, Türk insanının olduğu reklam filmiydi. Bizim reklam filmlerimizde Türk halkı yoktur. Nedense hangi milletten olduğunu bilmediğimiz steril, kravatlı, çok tuhaf insanlar topluluğudur reklam oyuncuları. Reklamda gösterilen hayatla Türkiye'dekinin alakası yoktur. İlk defa Ferhan'la yaptığımız o filmde Türk halkı kalpten yakalandı. Sonra ben hep Ferhan'ı takip ettim, 'acaba hangi eserini sinema yaparım' diye. Gidip seyrettiğim zaman hayran kaldım, Türkiye'nin adalet sorunuyla ilgili Ferhan çok zeki bir oyun yazmıştı. * Çok Tuhaf Soruşturma... S.Ç: Evet, dedim ki, bunu kendim yöneteyim. Ferhan'dan haklarını satın almak istedim. Fakat çok sıkışıktım. Bizde yönetmen asistanı olarak çalışan Ferhan'ın oğlu Mert yönetsin dedim, yapımcılığını ben yaptım. * Ne zaman, hangi arada çektiniz bunu? F.Ş: Filmin çekilmeye karar verilmesinden çekilmesine kadar arada iki yıl var. Çünkü tiyatromun kapandığı tarihe, turnemin olmadığı tarihe rastlaması gerek. Uzun zamandır konuşuluyordu. Aşağı yukarı aynı kadro filmde de var. İlaveten Zeki Alasya, Bülent Kayabaş gibi tiyatrocular... * Türkiye'nin adalet sorunu işlenmeye değer bir konu. İçinde çok acıklı hikayeler barındırıyor. Bunu hangi tarafından yakalayıp mizaha dönüştürüyorsunuz peki? F.Ş: Bizim Ortaoyuncular'ın üslubu öyle... Çok dramatik şeyleri çok komik anlatıyoruz. Yani bir kara mizah penceresinden anlatıyoruz. Maç gibi güldürerek oynuyoruz. Sinemada da öyle oldu. Ama hikaye çok dramatik. Böyle olaylar çok fazla vardır bizim adaletimizde, dünyada da vardır. Bunu Fransız polisi de yapar, Amerikan polisi de... Üç tane adam aranır, onu bulamadığında üç tane zavallıyı bulur ve işkenceyle itiraf ettirir. Böyle bir hikaye benimki de... Küçük bir gazete haberiydi. Adamın biri, asker kaçağı, geç askere gitmiş, askerden bir yere nakledilirken, garajda polisi görüp kaçıyor. Paranoyak bir tip, polis kovalıyor ve yakalıyor, bir arkadaşına gelmiş, arkadaşını da alıyorlar. Ama aradıkları üç kişi! 'Şimdi üçüncüyü söyleyin' bize diyorlar. 'Hangi üçüncüsü' derken, bunlar yanlışlıkla içeri giriyor, altı yıl üç ay hapis yatıyorlar! Altı yıl üç ay sonra gerçek suçlular yakalanıp her şeyi itiraf ettiğinde bunların suçsuz olduğu anlaşılıyor. Devlet onlara 'pardon' diyor. SEZONUN EN İYİSİ * Böyle bitmiyor herhalde... S.Ç: Ondan sonrasını anlatmayacağız! Ferhan'ın eserini yine Ferhan senaryo haline getirdi ve son derece sinematografik bir filmle karşı karşıyayız. Yani bir oyun falan seyretmeyecek seyirci. F.Ş: Evet, mesela tiyatro eserinde kadın oyuncu yok. Filmde Şahnaz Çakıralp var, annem var, kadın oyuncular var.. S.Ç: Bir dakika Şirin; ben senin adına soruyorum Orhan Abi'ye şimdi... Türkiye'de adalet sorununun sorun olmasının en önemli nedeni, adalete ayrılan bütçenin binde 3 olması. Geçen sene binde 4.5'a çıkardılar galiba. Türkiye'de savunmaya ayrılan bütçenin yüzde 24'ü. Bir hakim otobüsle işe gidiyor, 750 milyon ya da 1 milyar maaş alıyor. Sabah zeytin-ekmek yiyor. Oturuyor kürsüye ve karşı tarafın hayatına karar veriyor. Bir hakimin 10 bin doların altında maaşının olmaması lazım bence. Çünkü adam hayat hakkında karar veriyor. Kafası bu kadar çok problemlerle dolu bir adamın adaletle ilgili karar vermesi de sağlıklı olamaz. Bu konuda ne düşünüyorsun Orhan Abi? O.G: Bu konuda söylenecek çok şey var. Eksiğimiz de bir hayli var tabii. Matrak bir örnek vereyim: Sinemamız elemanlarından iki kişi 60'larda ihtilal olduğu zaman, bir gün kafayı çekip Yenikapı'da kazma kürek bir yeri kazmaya başlamışlar gece. Bekçi gelmiş, silahı çekmiş, 'Ne yapıyorsunuz' demiş. 'Adnan Menderes'i Yassıada'dan kaçırmak için tünel kazıyoruz' demişler. 19 ay hapiste yattıktan sonra hakimin huzuruna çıktıklarında, anlatmışlar durumu. 'Defolun' diye kovalamış hakim bunları. Adaletin ne şekillerde tecelli ettiğine baktığımızda, matrak durumlar da karşımıza çıkıyor. Bunları aşmak için tabii ki bütçe lazım, bilgi lazım... F.Ş: Amerika'da böyle bir 'pardon'un karşılığı milyon dolarlar... Devlet milyon dolarlarla 'pardon' diyor. Bu, benim gazeteden kestiğim küçük hikayede adama 'pardon' karşılığı Devlet Üretme Çiftliği'nde bahçıvanlık görevi verip, maaşa bağlıyorlar. Ödülü orada bahçıvanlık! S.Ç: Bu sezonun bence 'bir meselesi olan tek filmi.'
ŞİRİN SEVER
|
|
|
|
|
|
|
|
|