İstanbul'un bütün meyhaneleri!
Bizi ikide bir bu Ata yoldan çıkarıyor! 'Avrupa Yakası'nın Volkan'ı Ata Demirer bildiğiniz 'keyifçi'! Rakı sofrası, meze, balık, yanında sohbet, Ata'nın 'mutluluk' tanımı. Ben 'gündüz rakısı' kavramını ondan öğrendim. Pek zevkli olurmuş. Özellikle bahar aylarında, öğlende, gölgeye oturup, ufak ufak demlenmeye başlamak! Ne zaman bir çekim arası olsa, adam soluğu Bozcaada'da alıyor. Balık tutuyor, sonra o balığı, yok efendim tereyağı, yok efendim acı biberle oturup pişiriyor. Rakı sofrası kurup yiyor. Bununla kalsa iyi! Dönüşünde, o çekim arasında İstanbul'da baygın baygın oturup senaryo yazmak zorunda olan bendenize, uzun uzun anlatıyor! Balığın yüz ifadesinden pişirme tarifine, buzun rakının içinde çıt çıt etmesinden, manzaraya kadar. Sadist sadist! Sadece anlatmıyor, delillerle birlikte geliyor. Fotoğraf çekmiş alçak! Ata'nın bakış açısından, önde balık buğulamalı sofra, ortada rakı, fonda şıpır şıpır deniz! Sette rol ezberlerken getirip veriyor resimleri elime! İçim gidiyor. Hatta kameralar onu çekmezken, benim üstümdeyken, sözgelimi ben dönüp 'Saçmalama Volkan!' derken, kıs kıs gülerek bana fotoğrafı gösteriyor oturduğu yerden! Sahne bitiyor, ben en sinir halimle, tam Ata'ya dönüyorum, "Bu hafta yine gidiyorum, bu sefer kalamar yapacağım" diye atlıyor! Yazın çat kapı gidip bela olacağım, her gün rakı sofrası isteyeceğim, karides yok mu diye tutturacağım, haberi yok! Meyhane alışkanlığım zayıftır. Türkler'le ilgili batılıların yazdığı tarihi anekdotlarda, özellikle Orta Asya dönemi ve Anadolu'daki ilk yüzyıllara ait şu anlatılır: "Türkler uzun yemekler yemeyi sevmez. Sofra kurulunca o anda işi olmayan kim varsa gelir, çabucak yemeğini bitirir, 'Afiyet olsun' der, kalkıp tekrar işine döner. Kimse birbirinin bitirmesini beklemez. Amaç, bir an önce çalışmaya başlamaktır." Ben tatiller ve süslü püslü akşam yemekleri hariç, hala bu geleneği yaşatıyorum! Meyhaneye gidildiğinde bile daha soğuk mezeler yeni gelmişken, sıcakları soranlardanım ben! Öyle beş altı saat masada rakı eşliğinde sohbet etmişliğim bir, bilemedin iki defa olmuştur. O yüzden, gündüz rakısı, ne bileyim yedide oturulup sabah ikide kalkılan sofralar falan bana yabancı. Belki Volkan sevdirir, bilmiyorum! Yalnız kar manzaralı rakı sofrası şu aralar hiç fena fikir değil, diye düşünüyorum. Bir de yeni adres verelim, madem konu üzerindeyiz: Beyoğlu'ndaki Cambaz'ı bilenler bilir. Çok katlı bir bar ve kulüp olarak 'faaliyetlerine' devam etti uzun süre. İlginç bir binadır. İmam Adnan Sokak'ta, vaktiyle bir Osmanlı hovardasının, gayrımüslim sevgilisiyle birlikte vakit geçirmek için 'garsoniyer' olarak yaptırdığı bir binaymış. Ama ne bina! Yüksek tavanlar, mermer merdivenler. Yakın zamanda Cambaz'ın bir katı, sahipleri tarafından meyhane haline getirildi. Osmanlı, Ermeni, Rum mezeleri bir arada. Bu mezelerin hepsini, özel olarak araştırılmış, bu işi en iyi yapan, o kültüre mensup ev hanımları hazırlıyorlar üstelik! Topikten uskumru dolmasına, patlıcanlı börekten Selanik mezesine, her şey gerçekten lezzetli. Dekorasyon ve müzik, 'havalı bir meyhane'de olması gerektiği gibi. Yine bir akşamüstü, iş güç yüzünden, rakı sofrası zevkine varmadan alelacele karın doyurup çıktım Cambaz'ın meyhanesinden. Bahara doğru, bir vakit bulursam, illa ki Ata'nın da bulunacağı bir grupla, akşam yedide oturacağım masaya, geceyarısına kadar yavaş yavaş yiyip içeceğim! Bakalım nasıl oluyormuş!
|