Başbuğ'un yolsuzluk vurgusu
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un bir zamandır düzenli aralıklarla yaptığı basın toplantıları, ordunun kritik konulardaki duruşunun kamuoyuyla paylaşması amacını taşıyor. Sanırız bugünkü gazeteler, Irak seçimlerine dört gün kala yapılan toplantının Kerkük'le ilgili bölümlerini öne çıkaracaktır. Ama Başbuğ'un daha genel anlamda şeffaflık ve son zamanlarda gündeme gelen eski kuvvet komutanlarına yönelik yolsuzluk suçlamalarıyla ilgili açıklamalarını biraz daha açmak gerek. Başbuğ, sunumunda TSK'nın "şeffaflık ve yolsuzluklarla mücadele gibi toplumun son derece hassas olduğu konular üzerinde duyarlılığını devam ettireceğini" söyledi. Aynı mesaj, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün yılbaşı hayhuyunda gözden kaçan Yeni Yıl açıklamasında da vardı. Bu vurgu, aşağı yukarı kamuoyu tarafından da algılanıyor. Son aylarda eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil ve eski MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın da adının geçtiği iki yolsuzluk davasıyla ilgili haberlere bakarsak, zaten medyanın "TSK bünyesinde titiz çalışan askeri savcılar ve kurumun en tepesinde onlara özgürce çalışma imkanı veren bir irade olduğu" yolunda bir hükme vardığını görürüz. Hatta daha da ötede, davalar, kamuoyunda "en tepeden" düğmeye basılarak başlatılan bir "temizlik operasyonu" olarak algılandı. Peki o zaman İlker Başbuğ'un "Bu konudaki kararlar hukuken ve ahlaken her komutanın alması gereken ve başka alternatifi olmayan kararlardır" vurgusunu nasıl yorumlamalı? Başbuğ aslında "Lütfen Sayın Basın, biz tezahürat istemiyoruz" demeye getiriyor. Anladığımız kadarıyla TSK üst kademesi, yolsuzlukla mücadelenin "kişilere bağlı bir inisiyatif" gibi görünmesini istemiyor. Özellikle de yapılanların sanki Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün tek başına bir operasyonu olarak algılanmasından rahatsız. Bu bir kurum tavrı. Zaten doğru olan bu olayların üstüne gitmek, Özkök yerinde kim olsa aynı şeyi yapardı, demeye getiriyorlar. Yine de orduyla ilgili birçok konunun yakın zamana kadar tabu olduğu Türkiye'de, iki önemli yolsuzluk davasının başlamış olması ve zamanında TSK'nın en tepelerinde yer almış isimlerle ilgili iddiaların rahatça su yüzüne çıkması, tartışılması, "önemsiz" değil. Başbuğ, kamuoyunun bu konudaki alkış tutma hevesini hoş görmeli. Üstelik TSK, "hukuken ve ahlaken" makul olmasa da bu davaların incelenmesini engelleyebilirdi. Öyle yapmadı. Zaten basın toplantısının son bombası da bunun hatırlatmasıydı: Genelkurmay Başkanlığı, Özmen davasında adı geçen Jandarma eski Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur'la ilgili iddiaların incelenmesi için Genelkurmay Savcılığı'nı görevlendirmişti. Askeri Savcılık, yapacağı ön incelemeyi Genelkurmay Başkanı'nın önüne koyarak, Eruygur'la ilgili dava açılıp açılmaması konusunda bir teklifte bulunacak. Genelkurmay Başkanı nihai kararı verecek. Başbuğ'un da hatırlattığı gibi, yargı süreci devam ederken herkesin masum olduğu unutulmamalı. Sonuçta Savcılık, ön inceleme sonrasında Eruygur'la ilgili soruşturma açılmamasına karar verebilir. Ama burada önemli olan, iddiaların titizlikle dikkate alındığı bir hassasiyetin varlığı. İster kurumsal, ister kişisel, ister de yapısal deyin. Kamuoyu memnun.
|