| |
Ama bu film gerçekten iyi
"Köşe yazarlarından nefret ediyorum. Politika yazan yazarlarım var, ışıltılı hayatları yazan yazarlarım var, her tür yazarım var. Bir tek ÖLÜ yazarım yok!" Dün yazmıştım. İyi film ve kötü film vardır diye. Artık yaşadığımız çağda yerliyabancı geyiği baymaya başladı diye de hatırı sayılır kalınlıkta konunun altını çizmiş idim. Bir iki gündür de yerli yapımlar tartışılıyor. "Türk sinemasını koruyup kollayalım." "En büyük Hollywood başka büyük yok." "Gişeye bak gişeye." "Kim takar sinema eleştirmenini." "Beğenmedim diyebilirsin ama gitme diyemezsin..." Bir süre daha devam eder gibi bu tartışma. Gelin biz iyi bir film üzerinden gidelim bugün. Girişteki diyalog o filmden. Adı The Paper. Televizyonda izlediğimi hatırlıyorum. Ama televizyonda ne izlersem izleyeyim çarçur olur, mundar ederim. Verim alınmaz televizyonda izlenen filmden. Reklam girer, konsantre olamazsınız, bir başka kanalda maç vardır oraya bağlanır, filmi unutursun falan . The Paper New York'ta çıkan bir gazetenin hikayesi. 1994 yılında çekilmiş. Michael Keaton, Robert Duvall ve Glenn Close başrolde. Yönetmeni de Ron Howard. Filmin künyesinin tiridine banmaya son verip devam ediyorum. Ha, bir de filmin Amerika'da iletişim fakültelerinde gösterildiğini eklemekte fayda var. Her gazeteci mutlaka izlemeli. "Ölü yazarım yok" serzenişinde bulunan gazetenin yayın yönetmeni rolündeki Robert Duvall. Film gazetenin editörlerinden biri olan Michael Keaton'un ekseninde dönüyor. Gazeteciliğin sağladığı dağınık, sağlıksız ve avare bir hayatla, mutlu bir yuva arasında her gün denge sağlamak zorunda kalan gariban editörün hikayesi. Çekilir iş değil, emin olun. İşten çıktığımda beni bekleyen bir eşim olduğunu söyleyemem ama dağınık, sağlıksız ve avare hayat konusunda ortak paydamız olduğu kesin. Sadece ben değil, neredeyse basın alemindeki herkes kendi payına düşeni alıyor bu listeden. Hırslılar, megalomanlar, pimpirikliler, sürekli ilgi isteyenler, kulisçiler... Bir gazetede karakter anlamında ne kadar değişken varsa bu filmde görmeniz mümkün. Gazete dinamiklerini görmek istiyorsanız bu filmi izleyin derim. İçinde olmama rağmen yayın yönetmenlerinin, editörlerin hayatının ne kadar zor olduğunu bu filmi görünceye kadar bilmediğimi itiraf etmek istiyorum. Rakip gazeteler haber atlatmış, tiraj düşüyor, baskı altındasınız ve o gün egosunun okşanmasını isteyen yazar veya muhabir odanıza dalıyor ve geyikten bir başyapıt sunuyor. İtiraf ediyorum ben yaptım ama bir daha olmayacak. Yani ölü bir köşe yazarı istemenin haklı gerekçelerini artık görebiliyorum. En çok hoşuma giden bölümü anlatmak istiyorum. Aldığı maaşla geçinemeyen yaşam sayfalarının editörü, zam için yönetmenin odasına girer ve talebini Robert Duvall'e söyler. "Eğer haberini yaptığın şatafatlı hayatı yaşamak, o dünyanın karakterleri gibi olmak istiyorsan yanlış yerdesin. Biz gazeteciyiz, hiçbir zaman öyle yaşamadık ve yaşamayacağız da." DVD'si mevcut, paranız boşa gitmez. Hemi de renkli-Türkçe altyazılı.
|