'Biz müşterinin velinimetiyiz'
Yeri geldiğinde ve sadece İslam'a karşı 'laik şahin' kesiliveren gazetelerden bazıları, bir bürokrat tayinini mal bulmuş mağribi misali kınayıcı yorum başlıklarla haber (!) yaptılar: - Tren kazası için takdiri ilahi, her şey Allah'tan diyen eski TCDD Genel Müdür yardımcısı Ali Kemal Ergüleç İETT'nin Raylı Taşıma Daire Başkanlığı görevini yürütmeye başladı. Vah vah vah; laiklik bir kere daha elden gitti! Patrik'in 'ekümenik' sıfatını benimseyerek Patrikhane'nin sembolik de olsa bir tür 'Ortodoks din devleti' haline getirilmesine hoş bakan bu meslektaşlarımızın laiklik kılıcını sadece İslami konularda kullanmaları siyasi, stratejik ve mesleki açıdan ibretlik iştir. Fakat burada yalnızca mesleki olanıyla ilgiliyiz: Söz konusu bürokrat TCDD Genel Müdür Yardımcılığı görevinden alınıyor ve aylar sonra İETT'de bir daire başkanlığına atanıyor.. Haberin dolaylı biçimde kınadığı, en azından yadırgadığı bu tayin, tenzil olduğu için doğrudan doğruya idari bir cezalandırma niteliği taşıyor.. Lakin biz bu yaştan sonra öğreniyoruz ki, Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı makamından daha yüksek imiş?! Öyle olmasaydı; bu haberi yayınlayanlar, Ergüleç'in daha alt düzey bir göreve getirilmek suretiyle cezalandırıldığını, en azından büsbütün kıyıda bırakılmamak için -kariyerini zedelemek bahasına- böyle bir tayin yapıldığını görür ve kendi şartlanmalarının uzantısıyla şöyle derlerdi: - Hah, işte böyle! Aferin hükümete! 'Her şey Allah'tan diyen Genel Müdür Yardımcısını tenzili rütbe ile İETT'de bir Daire Başkanlığı'na yolladılar! Oysa tam tersi bir haberci (!) yaklaşımı ile gazetecimiz adeta şöyle diyor: - Kaza üstüne 'her şey Allah'tan' sözünü kullanabilen bu adamı niye derhal kıyma makinesine atmadınız! Azizler, 'yüzde doksanı Müslüman' bilinen bir ülkede gazetecilik yapıyorsanız, en azından müşterinizin temel inancını bileceksiniz: Buna 'Amentü' derler. Amentü'nün, yani İman Kuralları'nın 6 maddesini hemen her Müslüman daha çocukken öğrenir ve benimser. Amentü'nün bir maddesi de şudur: - Hayrın ve şerrin Allah'tan geldiği bilinciyle kadere iman. Ali Kemal Ergüleç, sadece bunu söylemiştir. Bunu kınamak İslam'ı kınamak, yani gazetecinin kendi müşteri kitlesiyle dalga geçmesi demektir. Ne yapmalıydı bu zat? Müslüman olduğu için böyle inanması gereken biri iken, sırf devlet laik diye takiyeci bir beyanda mı bulunsaydı? Elbette bu zatın 'her şey takdiri ilahi, her şey Allah'tan' demekle yetinmemesi, 'bu böyle olmakla beraber kazada görevlilerin hatası varsa onun da gereğine bakılacak' türünden bir tavır da belirtmesi gerekirdi. Peki ama demediğini nereden biliyoruz? Dememiş bile olsa ilk anın doğal tepkisiyle derin bir üzüntü içinde, adeta kendi kendisine manevi güç vermek istercesine ' her şey Allah'tan' diye bir teslimiyet belirtmek maksadıyla böyle mırıldanmadığı ne malum? Tabii ki Ergüleç'i savunmak gibi bir niyetim yok. Kendisini tanımadığım bir yana; TCDD'deki yolsuzluk iddiaları ile bir yığın ciddi ama kanıtlanamaz duyumlar alan biri olarak hakkında peşin iyi düşüncelere de sahip değilim. Mesele gazetecilik mesleğinden ekmek yiyen pek çok kişinin, özellikle dünden bugüne işinin ilk kuralı olarak şahin laikçiliği belleyen gazetecilerin, kendi müşteri kitleleriyle akıl almaz bir savaş yürütmekte oluşudur. Onlar için 'müşteri velinimet' değil, ıslah edilecek, çağdaşlık adına irşat edilecek bir zavallıdır. Hatta bir kısmı adeta ' biz müşterinin velinimetiyiz' havasında yazıp çizer ve konuşur. Öyle olmasa, hitap etmeye çalıştığı müşteri kesiminin inançları ile cahilce veya bilinçli, sinsice veya açıktan alay etmek, fiilen gazetecilik meslek ilkesi sayılmazdı. Sözgelimi gazetelerimizi sık sık süsleyen, başlıklardan, haberin veya yorumun metninden her zaman fışkırabilen bir çağdaş yargı vardır: - Batıl itikat.. Gazetecimiz bunu çoğu zaman o kadar sorumsuzca kullanır ki, farkında olmadan müşteri kitlesinin kutsal kitabı Kur'anı Kerim'i aşağılar: - Cin mi, ne cini? Bırak şu batıl itikadı!!! Yine mesela, aşağılık sahtekar üfürükçü taifesini karalamak bahanesiyle 'okunma'ya inanan insanları horlar. Ondan sonra da haya etmeden '70 milyonluk ülkede üç-dört milyon gazete okuru çok az' diye yakınır. Sen kendini müşterinin velinimeti olarak görmeye devam edersen çok bile!
|