|
|
Topaç çevirmeyi unutmuşum ama horoz şekerine bayıldım
Sarı bir file. İçinden neler çıktı neler... Bir mızıka, bir topaç. Mabel marka sakız. Şemsiye şeklinde çikolata. Bir düdük. Kocaman bir şeker emzik. Horoz şekeri. Küçük lastik bir top. Ne yalan söyleyeyim uzun uzun hepsiyle zaman geçirdim. İş mızıkaya gelince biraz ses çıktı ama olsun... Gazetedeki oda komşularım bana alıştı, hani biraz delidir ne yapsa yeridir durumu... Yani Safiye Soyman'ın gün ortasında odamda yeni albümünden bir şarkı söylemişliği bile vardır. Vallahi! Safiye kaptırmış söylüyor. Ben sürekli "Biraz yavaş sesle" diye işaret ediyorum. Kadıncağız sesini alçaltarak şarkıya devam ediyor. Ne demekse ses alçaltarak söylemek. Nasıl komik bir görüntü anlatamam. Safiye gittikten sonra yan odaya gidip başyazarımız Erdal Şafak'a "Kusura bakmayın, odamda sanatçı ağırlıyordum da..." dedim, "Yo, problem yok ben zaten kaset dinliyorsunuz zannettim" diye cevap verdi. Düşünsenize gazetenin en koşuşturmalı zamanı, yazı işleri müdürü odasında, koymuş Safiye Soyman'ın kasetini, hani bir rakısı eksik. Ben boşuna "Alıştılar" demiyorum size. Bu arada Safiye Soyman müthiş bir ses. Abartmıyorum, böyle duru ses az bulunur. Albümü değerlendirin. Gelelim fileye. Penguen Dergisi göndermiş. Biraz nostalji yapalım diye. Hayatımda aldığım en güzel yılbaşı hediyelerinden biriydi. İtiraf ediyorum topacı çeviremedim, unutmuşum. Ama düdük gibi üfleyerek topu kendi yuvasında hoplatma hareketinden tam not aldım diyebilirim. O sırada gazeteye gelen çocuklara gösterdim "Bakın neler var?" diye. Kimse ilgilenmedi, nazikçe gülümsediler. Olsun yine de biz şanslıyız inanın belki çocukluğumuzda play station'ımız olmadı ama dalya oynadık bahçede. Örneğin ben kukalı saklambaça bayılırdım. Lastik atlamada ise rekorlarım vardır. Bir de bacağımızda çevirdiğimiz ucunda top olan bir şey vardı... Şanslıyız, şanslı.
|