Sıkıcı bir yazı
CHP'de parti içi kavganın kurultayda biteceği belli olunca, Ankara haber merkezimizde bir arkadaş hayıflandı "Öffff Şimdi bir ay boyunca bu hikâyeyi çekmek zorunda kalacağız." Gazetecinin CHP'de SarıgülBaykal düellosunun yaşanacağı kurultay konusunda heyecanlanmak yerine, gözlerini yuvarlamasını anlamak güç değil. 2002 seçimlerinden bu yana CHP'yle ilgili söylenmemiş bir söz, yapılmamış bir analiz yok. Klişelere başvurmak gerekirse, CHP "kelimelerin kifayetsiz" kaldığı noktada. Nasıl partinin söylemi bir çoklarına göre "eski tas eski hamam" ise, partiyle ilgili analizler, metaforlar, espriler hepsi birer tekrardan ibaret. Örneğin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ı ele alalım. Geçen hafta boyunca köşe yazıları ve demeçlerde Deniz Baykal için Kemalist'ten Stalinist'e; "ulusalcı"dan "üçüncü dünyacı"ya kadar söylenmedik övgü ve sövgü kalmadı. Kimileri ihraçlar ve parti içi demokrasi sorunları nedeniyle Baykal'a çattı; kimileri partiyi "Amerikancılar"a bırakmadığı için övdü. Ama tüm bunlar geçmişte de sık sık tekrarlanmış namelerdi. Sarıgül olayı (ki siz buna "rüzgâr" demeyi de seçebilirsiniz) da sanki daha önce izlenmiş bir filmin tekrarı gibi. Sarıgül, tanıdık siyasetçilerin farklı unsurlarının bilgisayar programında birleştirilmesiyle oluşan bir siyasi harekete benziyor. Biraz Tayyip Erdoğan, biraz Baykal, köşelere Özal, kıyısından Demirel ve Ecevit. Tutar mı? Tutabilir. Ama bu yazı bununla ilgili değil; konumuz CHP'nin en "kavgalı" noktasında bile toplumda "heyecan veren" bir parti olmaktan uzak oluşu. Kan-gözyaşı-ihanet var, ama yine de bu film ilginizi çekmiyor. Gerçek şu ki (ki bunlar da daha önce defalarca söylenmiş laflar) kamuoyunun "değişim" istediği noktada, CHP halk kitlelerine heyecan verecek bir söylem ve program tutturmuş değil. Avrupa Birliği'ne öncülük yapması gerekirken, eskimiş bir "Kızıl Elma" nakaratı tutturmuş gidiyor. Parti içinde rüşvet, hizipçilik ve ahlaki sorunlar diz boyu. Deniz Baykal, tüm entelektüel birikimi ve siyasi tecrübesine rağmen partideki "iktidar" hasretini karşılayamıyor. CHP'liler, ne pahasına olursa olsun iktidar olmak istiyor ve kişiliğiyle ilgili tüm soru işaretlerine rağmen Sarıgül'ün baştan çıkarıcı vaadi cazip: "Size iktidarın kapılarını aralayabilirim!" Ben Baykal olsam, bu noktada yepyeni bir üslup ve söylemle çıkardım. Üstüne basa basa. Miras, misyon, maziyi unutun bir saniyeliğine. "Yeni CHP, eskisinden bambaşka!" Yeni kadrolar, gençler, Avrupa'ya, özel sektöre, dünyaya açık yeni bir söylem. Olmadık bir transfer. Ben Baykal olsam, kamuoyunda prim yaptığı yanılgısıyla komploculuğu körüklemek yerine, dünyayı kucaklardım. "Sarıgül AB ve ABD'nin adamı", "Kıbrıs'ı satıyorlar", "Vatan toprakları peşkeş çekiliyor" gibi söylemler, üç beş sendikacı ve köşe yazarı dışında Türk kamuoyunda bir kıpırdanma yaratmıyor. Ben Baykal olsam, bir an önce Schröder ve Tony Blair'le fotoğraf çektirmenin yolunu arardım. Tsunami bölgesine giderdim. Avrupa Parlamentosu'na gidip Kızıl Danny ile yemek yer, İstanbul Modern Sanat Müzesi, ardından da Erdoğan tarzı gecekondu ziyaretleri yapardım. Ben Baykal olsam, Yaşar Kemal'i arayarak birlikte bir Diyarbakır gezisi teklif ederdim. Yepyeni bir vizyon sunardım. Ama muhtemelen bunlar da daha önce birileri tarafından yazılıp çizilmiştir. Dedim ya, CHP ile ilgili söylenmemiş söz yok. Tek merakımız kurultayın sonucu.
|