Cingıl beeell Cingıl beeell...
Tam da bir yılbaşı yazısı olacaktı... Endonezya'daki aslı 9 hissedilişi 12'yi, ben içimde de hissedince... Olamadı. Bali , Phuket, Maldiv'ler filan hep, böyle balayı adalarıdır bilirsiniz. Zengin olmak da bazen başa bela işte. Oralardaki Türk'ler araştırılıyordu bu yazıyı erkenden erkenden size yazdığım gün. E tabii milletlerarası gezinti programlarıyla kutlamalar, tatiller falan da riskli bak. Teee dünyanın öbür ucunda... Peeey. Sahilde yatarken örnek; hooop bir tsunami.... Arzın merkezine seyahat sonra... 'Aman benden ırak cehenneme direk adası batsın biz buralarda siftinelim en iyisi' deyip ölenlerden olmamaya sevinmek de insani bir tepki. De nereye kadar kaçacaksın be güzelim nereye kadar? Bugün minarenin tepesine çıkar kurtulursun yarın alçak gelir o yüksek. El elde baş başta huzur içerisinde Nirvana'ya az kalmışken; birden yürek ağızda konumda olmayı kim ister? Oysa tüm dünya İklim bilimcileri kendilerini yırtıyorlar 'GELİYOOR!..' diye... Bu gün bana yarın sana uyanın ey ahali... Zenginlik başa bela dedim. Büyük İstanbul Depremi'nden kaçarak hoş bir adaya sığınmak fikri mesela... Nasıl ? Güzel geliyor kulağa... Şöyle Hint Okyanusu tercihan. Borneo, Sumatra.... Ama yerkabuğu bu; kabuklu fıstık değil. Zengini de fakiri de dinlemiyor. Adamın kıçında donu yok, öyyle şaşkın deviniyor suyun içinde kaybedecek neyi vardı ki zaten. Hem şimdi ölse yarın öbür gün dirilecek... Kast sisteminde düşükmüş puanın ne gam. Bunun reenkarnasyonu var prensler, racalar, Afrodit'ler, Kleopatra'lar olunacak daha... Aslında iyi birşey reenkarnasyona inanmak. Hiç düşündünüz mü bunu? İnanınca ölüm fikriyle ne kadar barışık yaşıyorsunuz... Kendimden bahsetmeyi hiç sevmem! Ben mesela; Hindistan ve Nepal'e gidip döndükten sonra ölü görmek fikrinden eskisi kadar tırsmadığımı farkettim. Ölü yakma yerine götürdülerdi bizi Prof. Günseli Malkoç'lar. (Geçen hafta Sabah editörlerinden Figen Yanık, kendisinin son faaliyetlerini yazmıştı.) Ben yakılma yerine pek fazla yanaşamamıştım; ölüden korkuyorum ya. Öyle uzaktan uzaktan şeyediyorum. Sonra bi çevirdim başımı arkamdaki sunağa taze bir ölü gelmiş!, Göçmüş zatı muhterem ile burun buruna gelince biz şöyle bir gittim geldim ben. Döndüğümde(!) hayata daha farklı bakıyordum artık. Bu kadar basit bu kadar çabuk, olması gereken pozisyonuma hayat beni getiriverdi. Sonra açık hava krematoryumuna girmemek için bizi ana kapının dışında bekleyen arkadaşlarımızın yanına gittik. Arabanın camını bile kapatmışlardı o sıcakta. Niye? Yanmış et kokusunu duymamak için. 'N'ooldu' dediler 'n'aaptın?' 'Hiyyyç' dedim 'Ööyle girdik çıktık. Bişey olmadı...' Tam da yeni yıl yazısı yazacaktım... Bir yılbaşı yazısı olacaktı... Oralar da yaşayan fakirin fukaranın derdi düştü içime... Buradakileri yeni bitirdim de!... Bakmayın siz sulu zırtlak yazılarıma. O kaçış hep... Korkudan ıslık çalmak aslında... Kaça kaça nereye kadar gidilir be güzelim? Güzel güzel yazacaktım oysa... Kırmızı donlu bir yazı olacaktı. Tanrı sizi tüm kötülüklerden korusun. Önce kendinizden! İyi seneler bu arada.
|