|
|
Kalamar dolması mı yosun kokteyli mi?
(Bir gidiyorum, neler oluyor neler... İnsan Sandra Bullock'un filminde gibi hissediyor. Hani ismi "Sen Uyurken". Adam komadayken ona aşık olan kız, ağabeyine tutuluyordu ya, hatırladınız mı? Bu arada ben uyurken pardon, Amerika'dan Türkiye'ye uçarken, bizim Cuma ekimiz de kapanmış. Bu yazı o ek için yazılmıştı aslında, bugüne kısmet oldu, artık kusura bakmayın.) Pera Palas Oteli'nin kafesine bayılırım. Favori koltuğum hemen camın önünde olan. Hani şu şapkalı koltuklardan, ben onlara öyle diyorum, oturunca sanki bir çadırın içine girmiş gibi hissediyorsunuz. Gümüş zarflı fincanları, kuru pastaları ile Pera Palas ayrı bir dünya benim için. Gitmediyseniz bu hafta bir uğrayın derim. Beş çayına, yemek sonrasına... Kim nasıl isterse artık. Oralara kadar gitmişken, Pera Palas'ı geçip hemen soldaki ilk sokağa sapın biraz ilerleyin bu sefer sağa. Karşınızda Asmalımescit. En son ne zaman oralar uğradınız bilmiyorum ama ben geçen hafta şöyle bir gezebildim. Nasıl güzeldi anlatamam, nasıl cıvıl cıvıldı... Bütün restoranlar hava güzel olduğu için masalarını sokaklara çıkarmışlardı. Her taraftan ayrı bir müzik geliyordu. Asmalımescit'te seçenek çok. Her keseye her keyfe göre mekan bulabilmek mümkün. Favorime gelince, Flamm. Bina 1800'lerin başından kalma. Bir Rum Vakfı'na aitmiş. Rezidans olarak yapıldığı için bu evi restorana dönüştürmek Flamm'cıların 6 ayını almış. Mimarine sadık kalınmış. İçeri adım attığınızda son derece sıcak bir atmosfer karşılıyor sizi. Taş duvarlar, hafi bir ışık ve güzel müzikler. Flamm ismini 1900'lü yıların başında Tünel'de entelektüellerin mekanı olarak anılan Flam'dan alıyor. Sadece o ilk, bu ikinci olduğu için bugün isminin sonuna bir "m" daha eklemeyi uygun görmüşler. Mönü zengin ama mutlaka kalamar dolmasını tadın. İçinde Fener balığı ve karides karışımı var. Ayrıca Halep kebabı da çok özel, onu da denemenizi öneririm. Hava güzelse dışarıda bile oturabilirsiniz. Hatta kötüyse bile sokak sobaları var, birinin yanında yer kapılabilir. Sonra da ver elini Babylon, zaten tam karşısında. Bir de Fransız Sokağı'na uğrayalım derseniz, bir adres daha vereceğim. Point Virgule. (Şimdiye kadar yazmadığım ayıp aslında. Ortaklarından biri tanıdık olduğu zaman nedense insan daha zor yazıyor. Ayıp mı? Yoo! Ben kendi kendime fazla baskı uyguluyorum o kadar.) Point Virgule Galatasaray Lisesi'nin arkasındaki merdivenleri indiğinizde soldaki ilk köşe. Şirin, küçük ve gayet hesaplı. Mekanın bar bölümüne bir göz atın lütfen, tam ortada üzeri camla kaplı, ışıklandırılmış eski bir kuyu var. Tam üstündeki duvarda ise eski Fransız kartpostalları... Bütün duvarı süslüyor. Çok romantik bir köşe yani. Sevgililere duyurulur. Orada mı ne yiyeceksiniz? Sandviçten salataya kadar her şey var. Önerilerim kremalı mantar soslu tavuk, (Erman Toroğlu duymasın) rokfor veya biber soslu bonfile, somonlu makarna ve muzlu krep. Hepsini yiyin, sonra bir hafta diyete girin derim. Bu arada kokteylleri çok başarılı. Yosun isimli kokteyli tatmanızı özellikle öneririm. Votka ile kivi ancak bu kadar yakışır, benden söylemesi. Flamm:(0212) 245 76 04 Point Virgule: (0212) 245 91 07
|