Çarpık finansman yapısında şirketler banka gibi çalışıyor
İlk kez Ercan Türkan tarafından hazırlanan ve dün yazdığımız "Türk ekonomisinin makro kredi kanalı" çalışması ortaya koymuştu ki, reel şirketlerin asıl kredi kaynağı, Türk bankalarından ziyade yurtdışı kaynaklar ile vadeli çek ve senet. "Yarı resmi kredi kanalı" olarak tamınlanan bu grubun toplam kredi içindeki payı yüzde 42.3 ile ilk sırada. Reel şirketlerin bankalar dahil, leasing, faktorin, faizsiz bankacılık ve tüketici finansmanı biçiminde mali sistemden kullandığı kredinin oranı ise toplamın yüzde 41.3'ü kadar ve ikinci sırada. Satıcı kredilerinin payı yüzde 16.4 ile çok yüksek. Yani bir anlamda reel şirketlerin bazıları birer banka gibi çalışıyor. Toptancılarını, aracılarını, bayilerini kredilendiriyor, taksit yapıyor. Kredilerin üzerindeki vergisel yükler burada yok. Bu tür bir krediyi kullandıranın da kullananın da avantajı buradan geliyor.
Kamuya da bypass Yarı resmi ve gayri resmi kredilerin alanı resmi kredilerin 2.6 katı büyüklüğünde. Resmi kredi kanalı dışındaki kredi alanları ise para otoritesi olan Merkez Bankası'nın uygulamaları, faizleri artırması veya düşürmesi resmi olmayan kredi kanalını pek etkilemiyor. Tıpkı bu yıl Hazine faizlerinin, mevduat faizlerinin düşmesine karşılık, reel sektör yatırımlarının ve özel tüketimin olanca hızıyla sürmesinde ortaya çıktığı gibi. Gayriresmi kredi alanının büyüküğü, sadece bankacılık sektörünü değil, para politikalarının yürütülmesini ve kamusal yükleri de bypass ediyor. Değirmenin suyu gizli Bu aynı zamanda büyüme karşısında kredi artışının güdük kalmasıyla gündeme gelen "Bu büyüme nasıl finanse ediliyor?" sorusuna iyi bir yanıt. Uzun süre mali sistemin kredilerinin büyümeyi açıklamadığını gördük. Değirmenin suyunun nereden geldiğini net biçimde göremedik. Meğerse bu finansman kayıtdışıymış, onun için görünmüyormuş. İşte Merkez Bankası danışmanı Ercan Türkan'ın yaptığı araştırma bunu açığa çıkardı. Kayıtdışılığın maliyeti Araştırma para politikalarının etki alanının darlığını ortaya kouyor. Öyle ya, etkileyebildiğin alan toplamın yüzde 41'i. Üstelik resmi kredi toplamının yüzde 45'i de yabancı para cinsinden. Yani tam olarak faizini belirleyemediğin, kontrol edemediğin yabancı para türü. TL faizini artırmışsın veya düşürmüşsün yabancı parayı etkilemez. O zaman yüzde 41.3'ün yüzde 45'ini oluşturan bölümü de parasal otoritenin etki alanı dışına çıkıyor. Bu durumda para otoritesinin para arzı veya faiz yoluyla etkileyebildiği alan yüzde 22.6'ya veya pastanın dörtte birine iniyor. Dörtte birlik bölüme öyle bir şok veya doping yapacaksınız ki, dörtte üçlük bölümü etkileyesiniz. Şimdi böyle bir durumda enflasyon hedeflemesine geçildiğini düşünelim. Merkez Bankası'nın faiz silahı ne kadar etkili olur? Etkili olabilmesi için bu silahın çok fazla kullanılması, ya faizleri şok bir şekilde 45 puan artırması veya düşürmesi gerekir. Türkiye'nin düzeni Bitişikteki küçük tabloda görülüyor ki, şirketlerin finansman kaynakları arasında "yükümlülük erteleme" diye bir kalem var. Bu da toplam finansmanın yüzde 15.4'ü kadar. Bu kalem hakedişler, ödenmesi ertelenen vergiler, ayrılan karşılıklar, personele borçlar vb yükümlülüklerden oluşuyor. Mali afların sık sık gündeme gelmesinin bir de böyle bir faturası çıkıyor karşımıza. Kayıt içindekilerin yüksek yükümlülüğü karşısında yaygın kayıtdışılık, ödemelerin ertelenmesi, sistemi arkadan dolanma yollarının bulunması, Türkiye'nin düzeni. Bu bir kısır döngüyü ve kördüğümü işaret ediyor. Bu düğümü çözmek kararlılık yanında sabrı ve belli bir bilgi birikimini de gerektiriyor. Sonuç almak zaman alacak ama bu çarpık yapıyı düzeltmeden ekonominin ayakbağlarından kurtulaması mümkün değil.
Sonuç "Önce alışkanlıklarımızı oluştururuz, sonra da alışkanlıklarımız bizi oluşturur" John Dryden
|