Basın özgürlüğünün sınırı nerede biter?
Mahkemelerle en çok muhatap olan servislerin başında geliyoruz. Ekonomi gazeteciliği tehlikeli bir alan. Bir firma lehine, piyasada haksız rekabet yaratabileceğiniz gibi, yılların emeğiyle oluşmuş kimlikleri de şaibeli hale getirebiliyorsunuz. Sermaye birikiminin az, sermayedar iştahının azılı hale geldiği bir ülkede yaşıyoruz. Sermayesini nereden oluşturduğu belli olmayan firmaların inanılmaz yükselişlerine ve batışlarına tanıklık ediyoruz. Dün yere göğe sığdıramadıklarımız, birden bire bugünün kötü insanları olabiliyor. Şaşmaz bir teraziye sahip değiliz. Eleştirilerimizin, gerçeklerle desteklenmediği oluyor elbette. Sıkça haberimizin kişilik haklarını zedelediği yönünde şikayet alıyoruz. Gazeteci, kişi haklarını zedelemek için haber yapmamalı ama haberin kendisi kişilik haklarını zedeliyorsa ne olacak? Haberi kullanmayacak mıyız? Kişilik haklarının zarar görmesi, basın özgürlüğünde sınırı aştığımızın bir göstergesi mi? Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen bir davanın gerekçeli kararında konuya ilişkin şu tanım yapılıyor: "Anayasa ile tanınmış basın özgürlüğünün amacı, kamuyu ilgilendirilen konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermeyi sağlamaktır. En önemli görevi ise zamanında gereken ayrıntılarıyla ve doğru olarak kamu yararı bulunan haberleri toplayarak halka ulaştırmak, böylece toplumun düşünce ve kanaatlere ulaşmasını sağlayarak toplumun denetimine aracı olmaktır. Haber verme ve eleştiri hakkının kullanılması nedeniyle kişilik hakları zarara uğrasa dahi, basın özgürlüğü hukuka uygunluk sayıldığından zarar gören kişinin tazminat hakkı doğmayacağı açıktır. Ancak basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi ve konu ile düşünce arasında düşünsel bağlılık temel kurallarıyla sınırlı olduğundan, yapılan yayında bu unsurlardan herhangi birinin bulunmaması hukuka uygunluk nedenini ortadan kaldıracağından tazminat sorumluluğu kaçınılmazdır..." Mahkeme, bir gazete haberinden mağdur olan firmanın açtığı tazminat davasını karara bağlamış ve gazeteyi suçlu bulmuş. Çünkü diyor; "Haber, devletin zarar etmesine yol açan gelmiş geçmiş devlet yöneticilerini ve işin yapılmasına karar veren siyasileri suçluyor. Bu doğru ve yerinde kullanılan bir basın özgürlüğüdür. Ancak firmanın bu zarara ortak olduğu yorumu gerçeklerle örtüşmüyor ve ispata muhtaçtır." Bu noktada şu soru sorulabilir: Peki ama "ispat" nasıl yapılacak? Mahkemenin yanıtı da ilginç: "Basının maddi gerçeği araştırma yükümü bulunmamakta ise de en azından görünür gerçeğe uygunluğun sağlanması için basit bir araştırma yapıldıktan sonra yayın yapılması sorumlu gazeteciliğin gereğidir." Basın özgürlüğünü kullanırken, aslında ne kadar ince ve hassas bir çizgide yürüdüğümüzü anlatabilmek için "kararı" sizinle paylaşmak istedim.
|