| |
|
|
Şimdi ne olacak?
Cuma, cumartesi, pazar dolu dolu sevindik. Kutlamalar yaptık. Daha bir süre "şenlik" sürecek. Ama bu arada "neye imza attık?.. Somut ne elde ettik?.. Şimdi ne olacak" konularına da eğilmek gerekiyor. Yunanistan, AB'ye giriş sürecinde, Avrupa fonlarından 80 milyar dolar altyapı desteği gördü. Portekiz 40 milyar dolar. İspanya 100 milyar dolara yakın. Şimdi, bize ne verilecek?
"Vize sorunu" ne olacak? Yapılan sözleşmelere ve AB Adalet Divanı kararlarına göre "gazeteciler, avukatlar, doktorlar, işadamları..." AB ülkelerine vizesiz girebilirler. Ama bu "hak" uygulanmıyor. Hala uygulanmayacak mı? 1986'da AB Adalet Divanı "açılan bir dava üzerine" şu kararı verdi: 1. Türkler'in serbest dolaşım hakkı var. 2. Fakat bu hak uygulanamaz. 3. Zira uygulama yönetmeliği yok. Ey sabah, akşam bize "ev ödevimizi" hatırlatan AB!.. Yıllardır "uygulama yönetmeliği" neden çıkmaz? Ve ey "yetkililerimiz!.." Sürekli bizi "sorgulayan" Batı'ya, biz "yukarıdaki soruyu" neden sormayız? Fransa Devlet Başkanı bir gün Cumhurbaşkanı Demirel'e der ki: - Siz hep bizden şüpheleniyorsunuz ama, sizin AB'ye girişinize asıl taş koyan Almanya. Demirel sorar: Bunu Almanlar'a söyleyebilir miyim? - Elbette. Ve Demirel daha sonra Alman Başbakanı Kohl ile konuşur: - ...asıl taş koyan sizmişsiniz... Doğru mu? Kohl'ün yanıtı: Evet... Ya on milyon Türk Almanya'ya geliverirse, ben ülkemi nasıl yönetirim? "İşte Batı'nın asıl korkusu."
Bu korku nedeniyle AB üyeliğimizi geciktiren Batı'ya "bir çift söz" söylememiz gerekmez mi? 1. Öyleyse Avrupa'daki 4 milyon Türk'e, AB üyesi ülke vatandaşları ile eşit statü verin. 2. Yeni göç alırken Ukrayna'ya, Hindistan'a ... değil, Türkiye'ye öncelik tanıyın. Bu konuları konuşmak "17 Aralık başarısını" gölgelemez. Zaten biz senelerdir bu konularda "devekuşu politikası izlediğimiz... Başımızı kuma gömdüğümüz... Haklarımızın mücadelesini vermediğimiz için" 17 Aralık'ta böylesine zorlandık. "Kutlamalardan" zaman arttıkça "bunları" da konuşmaya ne dersiniz?
|