| |
|
|
Yurttaşlık bilgisinden halk bilgisine
Geçenlerde güzel bir kitap çıktı: 'Makbul Vatandaş'ın Peşinde'... Füsun Üstel, İkinci Meşrutiyet'ten (1908) günümüze 'vatandaşlık eğitimi'ni konu edinmiş. Nedir bu 'makbul vatandaş'? Basitçe 'yurttaşlık bilgisi' kitaplarında okutulan... Yani 'olması istenen' vatandaş tipi. Türkiye'de 'vatandaş' tepeden inme bir biçimde tanımlandı. 'Ahlakı böyledir' derken kast edilen, 'ahlakı böyle olmalıdır' idi... 'Bir Türk şöyle konuşur' denildiğinde gerçek Türkler'den değil, hedeflenen Türkler'den söz ediliyordu. Devlet halkı belli bir biçimde eğitip, kendi arzu ettiği kalıba oturtmaya çalıştı. (Başardı, başaramadı ayrı konu.)
Bugün ise karşımızda yeni bir olgu var: Son yıllarda biz 'yurttaşlık bilgisi'nden 'halk bilgisine' doğru kaymaktayız. Yani 'olması gereken' yurttaş devri bitiyor. Beğensek de beğenmesek de 'gerçekte' var olan yurttaşın devri başlıyor. Sözünü ettiğim halk bilgisi en çok TV'de karşımıza çıkıyor. Rol yapmayan, kendini bir kalıba sokma zorunluluğu hissetmeyen her kesimden insanlar... Düşündüklerini ve hissettiklerini özellikle 'reality show'larda, açık açık ortaya koyuyorlar. Böylece 'makbul' yurttaşın yerini 'katılımcı' yurttaş alıyor. Katılımcı yurttaş, devlet tarafından önceden belirlenmiş kurallara göre değil, diğer insanlarla birlikte hemen oracıkta oluşturulan yeni kurallara göre davranıyor. Yani gerçeklik ve onun ahlakı hep birlikte yaratılıyor: Kâh kavga ederek, kâh ayıplayarak, kâh saflaşarak ... Bu yolda 'Ateş Hattı' ile başladık, 'Semranım'a dek geldik. Bakalım buradan nerelere gideceğiz?
|