Tosbağa bacağını uzatınca...
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger, Brüksel dönüşü AB Zirvesi'nde yaşanan gelişmeleri şöyle özetliyor du: "Atlar nallanırken tosbağa bacağını uzatmış, nalcının kafası karışmış..." Dülger'in vurguladığı, Kıbrıs konusunda ortaya çıkan sorun... Öyle görülüyor ki, Türkiye 3 Ekim 2005'te başlayacak müzakerelere kadar da bu sorunla uğraşacak. Nitekim Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, Türkiye'ye dönüşte uçakta milletvekilleriyle yaptığı sohbette vurguladığı gibi Türkiye'nin bundan sonraki süreçte ağırlık vereceği en önemli konu Kıbrıs olacak. Kıbrıs'taki çözüm de KKTC'deki iki seçim sürecine göre şekillenecek. Bunların başında 20 Şubat'ta yapılması ön görülen milletvekili genel seçimi geliyor. Hemen ardından da Nisan ayında gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimi.
Hareket halinde diplomasi
24 Nisan referandumunda Rum kesiminin Annan Planı'nı ret etmesiyle çıkmaz sokağa itilen sorunun çözümüne dönük ağırlıklı girişimler de bu tarihten sonra başlayacak. Bir diplomatın dün vurguladığı gibi Ankara'nın Kıbrıs sorununun çözümü konusunda bundan sonraki politikası şu cümleyle özetleniyor: "Hareket halindeki diplomasi..." Hedef ise 24 Nisan'daki referandumda KKTC'nin gösterdiği olumlu tutumun karşılıksız kalmayacağını söyleyen AB ve ABD'yi harekete geçmesi için zorlamak. Sonuçta, Annan Planı'nın referanduma yeniden sunulması yerine, bir masa etrafında tarafların buluşup, çözüm konusunda adım atmalarını sağlamak... Bu yapıldığı takdirde, Türkiye'nin Ankara Anlaşması çerçevesinde Rum kesimi ile Gümrük Birliği'ni başlatmasının ötesinde, Kıbrıs'ı tanıması ile sonuçlanacak bir sürecin başlayabileceğine de vurgu yapılıyor. Peki, önceki gün Zirve'de Türkiye'nin müzakere tarihi alması konusunda olumsuz yaklaşımlar gösteren Rum kesimi, bu konuda adım atmaya ne kadar hevesli olacak? Ankara ve Lefkoşe'de, ABD ve AB'nin güçlü ülkelerinin devreye girmesiyle, 2005 yılı ortasına kadar sorunun çözüleceğine yönelik beklenti yüksek. Önceki günkü zirvede krizin çözümü için büyük emek sarf eden ve Rum kesiminin tepkisini üzerine toplayan, Ada'daki diğer garantör ülke İngiltere'nin de katkısı ile sorunun çözümünün bir noktaya geleceğine inanılıyor. Buna rağmen, Rum kesiminin Ada'da kalıcı çözüme yanaşmayıp, 3 Ekim 2005'te Türkiye ile müzakerelerin başlamasını geciktirici bir tutum sergilemesi riski de göz önünde tutuluyor. Rum kesiminin böyle bir tavır sergilemesi halinde, Türkiye'nin Ankara Anlaşması'nın genişletilmesiyle Güney Kıbrıs ile fiili ilişkiyi kabul etmesinin, tanıma anlamına gelmeyeceğine de vurgu yapılıyor. Bunun önceki gün AB ülkelerinin önemli isimleri tarafından kayda geçirildiği de anımsatılıyor. Dışişlerine göre, böyle bir aşamaya gelmeden Kıbrıs'ta çözüm bulunacak. Gerekçe olarak da Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül'ün, önceki gün pazarlıklar tıkanma noktasına geldiğinde AB Dönem Başkanı Hollanda Başbakanı ile yaptıkları görüşmede ortaya çıkan tabloya işaret ediliyor. Ankara Anlaşması'nın hemen genişletilmesinin Rum tarafınca nasıl yansıtılacağı ve bunun sonucunda ortaya çıkacak hukuki sürecin, Avrupa'nın da başını ağrıtacak gelişmelere sahne olacağı örneklemelerle aktarılıyor. Erdoğan ve Gül'ün ortaya koyduğu gerekçeler, "hepsini kapsamasa da bazı AB ülkelerinin zihinlerinin açılmasına" da öncülük yapıyor.
Zor süreç başladı
Başbakan'ın da önceki günkü basın toplantısında vurguladığı gibi "bundan sonraki süreç daha zor ve engebelerle" dolu olacak. Ankara, kalıcı kısıtlamalar, sonucu tam üyelikle sonuçlanacak ucu açık müzakere maddelerine fazla takılmıyor. Daha iki yıl önce "imkansız" denilen birçok şeyin bugün başarılmış olduğuna vurgu yapıyor. Dolayısıyla önceki gün alınan sonuç, Türkiye'nin AB hedefinde önemli bir yola girmesini sağlıyor. Engebeli, taşlarla dolu, bedeli ağır olacak sonuçlarla karşılaşılacak olunsa dahi, bölgedeki konjonktürel gelişmelere dayalı olarak bunların aşılması zor görülmüyor.
|