|
|
Kuledibi ve canlı heykeller
'Kuledibi; çarşı içinde çarşı' dediler eh biz de gittik. Hani 4. Levent'te İş Kuleleri vardır ya... Hah onun bir tarafı da Kule Çarşı'dır. Kuledibi ise Kule Çarşı'nın alt katının dibine açılmış. Ölçü olayım zayıftır, bir bilene sordum uzunluğu on beş metre civarı. On iki marka, fuar standı misali yan yana dizilmiş. Telefoncu, boncukçu, gözlükçü, purocu, atkıcı şapkacı, Uzakdoğu ıvır zıvırcısı... Eee? Modern çarşı, pazar demişler. Tutmuş zaten mevcut bir çarşının içinde ayrı bir isimle bu yeri açmışlar ama ha kulenin üstü, ha dibi... Açılışa gelince 'Canlı heykel sergisi' çok acayipti. İnsan heykel hadisesi şu ele avuca sığmaz, dikkati savık ruhuma ilginç geldi. Fatih Sultan Mehmet, Kleopatra, Sezar, Apollon, Marie Antoinette heykelleri dikilmiş, bize bakıyor. Tabii meraklı kısmısı durmaz. Yanlarında bitiverdim. "Ayy nasıl dayanıyorsunuz, ben beş dakika bile konuşmadan, kıpırdamadan duramam..." Amacım tamamen duygusal; heykelleri yoldan çıkartmak, karizmalarını dağıtmak. Haa heykelin derdi beni niye gerdi? Disiplin bizi bozar işte. Yahu bir mimik oynar, göz titrer yaaa. İşlerini bozamadım, delireceğim. Kendileriyle zorları mı var bu insanların? Öyle dikil dikil. Şimdi öncelikle hepsi pandomimciymiş. Ele başları da öğretmenleri Bülent Develi. Yıllar yılı bu işi yaparlarmış, kısaca kimse alınlarına silah dayamamış. Peki insan öyle heykelken kaşınmaz, gülmesi tutmaz mı? Tutarmış da idare ediyorlarmış artık. Bu ne konsantrasyon, bu ne disiplin şaştım kaldım, heykel abileri ayakta alkışladım.
|