Erdoğan'ın zaferi
Sabaha karşı gazeteden çıkıp eve gittiğimde bütün gelişmelerden habersiz yatağında uyuyan kızımı izledim. Onun ve yaşıtı bütün çocukların geleceğinin karardığını düşünüyordum. Avrupa Birliği'nin Kıbrıs'ı bahane ederek Türkiye'yi kapının dışına ittiğine inanıyordum. Sabaha kadar Brüksel'deki gazeteci arkadaşlarımla konuştum. Umur Talu'dan Aslı Aydıntaşbaş'a, Fehmi Koru'dan Cengiz Çandar'a kadar herkes derin bir düş kırıklığı içindeydi. Sabah Brüksel'den gelen haberler bu hayal kırıklığı duygumu iyice güçlendirdi. Geleceğe yönelik hayallerimiz bir anda yerle bir olmuştu. Bu davanın en güçlü savunucularından Mehmet Ali Birand bile ekran karşısında çaresizlik içinde kıvranıyordu. Başbakan Erdoğan ve ekibi ne yazık ki, hak etmedikleri kadar köşeye sıkıştırılmıştı ve sabah önlerine konulan metni kabul etmeleri olanaksızdı. Öğlen arası gidip okuldan aldığım 9 yaşındaki kızımın arabada bana sorduğu ilk soru "Avrupa Birliği bizi alıyor mu baba" oldu. "Galiba almıyor" cevabını verince tepkisi "Tüh. Çok yazık" oldu. Ama o saatlerde Başbakan, o koltukta oturan birinin kolay kolay yapamayacağı bir şey yaptı. İki yıldır bütün siyasi geleceğini bağladığı Avrupa Birliği masasından kalkacağını açıkladı. Bu tavır kısa bir süre içinde "kahramanlık" gibi algılanacaktı ama orta ve uzun vadede siyasi ve ekonomik bedelleri ağır olacaktı. Brüksel'den anlaşmazlıkla gelinmesi toplumda büyük bir hayal kırıklığı yaratacak, piyasaları bir anda çökertecekti. Böyle bir gelişmenin elbette bir bedeli olacaktı. Ancak görünen o ki, Başbakan Brüksel'e gelmeden belirttiği "Kıbrıs'la ilgili bir belge imzalamam" sözünün arkasındaydı. Bu tavır etkisini gösterdi. Avrupa Birliği'nin ağır topları Türkiye'yi tamamen kaybetmeyi göze alamadı. Başta Yunanistan olmak üzere Almanya, dönem başkanı Hollanda, İngiltere Türkiye'nin AB dışında kalmasının yaratacağı tehlikeleri gördü ve Türkiye'yi incitip aşağılayacağı kesin olan hükümleri anlaşma taslağından çıkardı. Elbette her şey bitmiş değil. Ama bugün kesin olan bir şey var. Türkiye 3 Ekim 2005'te müzakarelere başlıyor . 40 yıldır mücadelesini verdiğimiz tarihi aldık. Kıbrıs'ta resmi tanıma şartı ortadan kalktı. Ama dediğim gibi, henüz yolun başındayız. Rum Kesimi'nin elinde çok güçlü bir koz var. Her konu başlığı açılır veya kapanırken bu süreci veto etme yetkisini elinde tutuyor. Gergin, yorucu bir döneme hazırlanalım. Pazarlığın her aşamasında bu tip gerilimler yaşayacağız. Ruhen böyle gerilimlere hazır olmamız şart. Başbakan Erdoğan, Kasımpaşalılığını gerçekten iyi kullandı. Masada çok büyük bir risk aldı. Çünkü bu hareketinin karşılığında bir yumuşama görmese, Avrupa Birliği vizyonunu bir daha bulmamak üzere kaybedebilirdik. Avrupa Birliği bu resti göremedi. Başbakan Erdoğan ve Türkiye'nin kabul edemeyeceği koşullardan vazgeçtiler. 1800'lerde başlayan, Atatürk Devrimleri ile hız kazanan "çağdaş uygarlık" mücadelemiz yeni bir ivme kazanıyor. Önümüzde yepyeni bir dönem açılıyor. Avrupa Birliği üyesi olmak artık hayal değil. Bu gelişme, "Ne yaparsak yapalım bizi almazlar" diyenlerin argümanlarını boşa çıkardı. Dik durup diklenmeden, önemli bir kazanım elde ettik. Sessiz güç Türkiye, bölgenin yeni gücü olarak Avrupa Birliği içinde yükselecek. Bunun için şimdiden çok çalışmaya başlamamız lazım. Hepimize hayırlı olsun.
|