| |
Şimdi "briç" zamanı
İlk kez masaya oturduğumuz günlerde yakalarında AET rozeti vardı. Zaman içinde AT oldu, daha sonra da AB. Yine ilk masaya oturduğumuzda karşımızda 6 oyuncu vardı. Sonra 10 oldu, 12, 15, 25... Ama 40 yılı aşan bu dönem boyunca hep aynı oyun dayatıldı: "Kralların oyunu poker." Masadaki tüm oyuncular cumhuriyet rejimlerinin demokrat çocukları olmasına rağmen. Dahası oyunun kuralları da "keyfi" olarak belirlendi. Oyuncuların önündeki fişlerin tutarı da. Kendi önlerine dağlar gibi yığdılar fişleri, Türkiye'nin küçücük bir "peyi"ne katlanamadılar. Bu fişlerin bazısında "AB Hıristiyan kulübüdür" yazıyordu, bazısında "Avrupa, Yunan-Roma uygarlıkları temelleri üstünde kuruludur", diğerlerinde "Avrupa'nın coğrafi sınırları", "Kültür farklılığı", "Nüfus", "GSMH", "Tarım", "Kopenhag kriterleri..."
Masadan kaçıramadılar Kartlar dağıtılıp konuşmalar başlayınca bu fişler sırayla ortaya sürüldü. Türkiye ne zaman "Kabul" dese, fişlerinin karşılamaya yetmediği söylendi. Her defasında oyuna ara verip "fiş" aramaya çıktı Türkiye. Bu aralarda karşımızdaki oyunculardan biri keyifle içkisini yudumlayıp "AB uygarlık birlikteliğidir. Hıristiyan olmayan Türkiye'nin burada yeri yok" dedi arkadaşlarına (1997, dönemin Almanya Başbakanı Helmut Kohl.) "Pot"u karşılayacak sermaye bulup masaya oturduğumuzda yeni peylerle çıta yeniden yükseldi. Haydi bir ara daha. Ve yine oyuncuların kahkahalarla bölünen konuşmaları: "Topraklarının sadece yüzde 3'ü Avrupa'da. Boğazlar'ın Anadolu'nun ortasından mı aktığını sanıyorlar acaba? İran'la, Irak'la komşu olmayı kabulleneceğimize mi inanıyorlar?" Ve oyun böyle sürüp gitti. Aralarda yeni sohbet konuları: Kıbrıs, Ege, Ermeni soykırımı, Samuel Huntington, Medeniyetler Çatışması... Ve de krupiyeden alınan yeni fişler. Haziran 1993'teki Kopenhag zirvesi bildirisinden cımbızla çıkarılan paragraf gibi: "Avrupa'nın genişlemesi sürecinde Birliğin yeni üyeleri sindirebilmesi yeteneği de göz önünde bulundurulacaktır." Onlar hep artırdı, Türkiye hep borçlandı. Ama borç-harç da olsa her defasında "kabul" dedi, masadan asla kaçmadı.
Boğaz'da uygarlık köprüsü İşte artık sermayenin son kırıntılarını da kullanıp "rest" dediler. (Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın üyelik müzakerelerinin süresini 20 yıla çıkarması...) Ona da "kabul" dedi Türkiye. Şimdi kartları açma, gerçekle yüzleşme zamanı. Bakalım elleri sağlam mı, yoksa blöf mü yapıyorlar; hep birlikte göreceğiz. Ama bu hesaplaşmadan sonra poker bitmeli. Yeni bir oyun başlamalı: "Oyunların kralı briç." Yani köprü. İstanbul Boğazı'ndan bir ucu Manş Denizi'nin öte yakasına, diğer ucu İslam dünyasına uzanacak, uygarlık tarihinin en uzun köprüsünü kurma zamanı geldi. Ya da modern zamanların en büyük harikasını gerçekleştirmenin. Ve de o köprüde 500 milyon Avrupalı'nın hep birlikte yürümesinin. Avrupa Birliği'nin resmi marşı olan Ludwig von Beethoven'in "Neşeye övgü"sünün eşliğinde: "Kardeş olun ey insanlar, bunu ister tanrımız / Bu dünyada her şey geçer, en son sana dost kalır/ İnsanlığa, doğruluğa, göğsünü aç korkmadan / Hür doğmuştur insanoğlu, hür yaşamak hakkıdır." Ve insan hakları, eşitlik savunucusu o büyük Amerikalı'yı, Martin Luther King'i anarak: "Ben bir rüya görüyorum. Düşümde bir gün..."
|