AB'nin kader akşamı
Bu akşam AB Konseyi AB'nin geleceğiyle ilgili en önemli kararlardan birini verecek. Gerçekten de özellikle son haftalarda yaşananlar ışığında bakıldığında Türkiye ile müzakerelere başlama kararı AB'nin ne olduğu ve ne olmak istediği sorularına verilecek cevabın merkezine yerleşti. Alman hükümetinin sağlam durması bu geceki kararın Türkiye'yi rahatsız etmeyecek nitelikte çıkmasını sağlayacak gibi. Müzakerelerin başlamasına ilkeleri hiçe sayarak karşı çıkanlar partiyi kaybetmişe benziyor. Türkiye'ye hep kök söktürmüş Avrupa Parlamentosu'ndaki oylamanın açık arayla Türkiye lehine olması, Ermeni soykırımına ilişkin ya da imtiyazlı ortaklık öneren değişikliklerin reddi buna işaret ediyor. Son haftalarda AB'den gelen sözlerin bir kısmı sinirleri gerdi. Önyargıların öne çıktığı söylemler Türkiye'de Avrupa, ya da "gavur"a ilişkin önyargıları da körükledi. Ancak asıl önemli olan ve amatör psikologların, siyasi analizlerinde bir türlü göremedikleri bir başka Avrupa da kendisini öne çıkardı. Bu Avrupa'nın üyeleri yalnızca AB'nin çıkarlarını Türkiye ile arayı bozmamada gördüklerinden bu tavrı takınmadı. Belli bir Avrupa anlayışı bunu gerektirdiğinden dolayı da Türkiye'ye verilen sözün tutulmasını istediler. Bir bakıma AP'deki oylama sonuçları demokratik modernleşmeden yana Türklerin var olduğuna inandığı Avrupa'nın, artık sahneden çekilmesi gereken Avrupa'ya karşı bir zaferiydi. AB'nin farklı bir toplum ve siyaset tasavvuru içerdiğine, bu tasavvura Türkiye'nin katkıda bulunabileceğine inananlar iradelerini ortaya koydular. Akşamki karara da, arada kılçıklar kalsa dahi yansıması beklenen bu iradenin AB'nin çıkarına olduğunu söyleyerek işi sulandırmak mümkün. Ancak Türkiye de AB'ye kendi çıkarını bu birlikte gördüğü için girmeyi istiyor. 18'inde bugüne kadarkinden daha zorlu ve törpüleyici bir süreç başlayacaktır. Türkiye'nin ekonomik ve sosyal dönüşümünü sağlayacak yeni hamleler sonucu hoşnutsuzlar, zarar görenler, sıkıntıya düşenler seslerini yükseltecektir. AB'de, işi yokuşa sürme çabaları dinmeyecektir. Ama bunlar AB ve Türkiye açısından, akşam çıkması beklenen olumlu kararın tarihi açıdan benzersiz değerini gölgelemez. Bu noktaya gelinmesi için pek çok kişi ve kurum onyıllardır büyük çaba harcadı. Ancak sabık Cumhurbaşkanı Demirel'in söylediklerine katılmak mümkün değil. Demirel'e göre "elbise dikilmiş hazır askıda duruyor, düğmesi yok. Birisi geliyor düğmeyi dikiyor bu elbiseyi diktim diyor. Olmaz". Bu yargı eğer kıskançlık içermiyorsa haksızdır. Karar nasıl çıkarsa çıksın AKP hükümeti Türkiye'ye son iki yıldaki reformlarıyla büyük bir hizmet vermiştir. Türk siyasetçilerinin evvelce cesaret edemedikleri siyasi adımları atmıştır. Bunları yaparken, yılların birikiminden ve geniş kamuoyu desteğinden yararlanması yapılanların yalnızca düğme dikmek diye küçümsenmesini haklı çıkarmaz. Yarından itibaren Türkiye'yi hâlâ zorlu bir gündem beklese de varılan noktanın tadını çıkarmak gerekir.
|