| |
Bilgi toplumu yerine bilgi kirlenmesi mi?
Bireyler de, kurumlar ve şirketler de, devletler de sürekli rekabet hatta mücadele içindedir. BBC Prime kanalında, kimyacı ve matematikçi Prof. Robert Winston'un hazırlayıp sunduğu bilim ve insan konulu programlardan birinde, kazanan ve yenilen insanların vücut kimyalarındaki farklı değişimler inceleniyordu. Örneğin iki boksörün de bol bol dayak yediği bir karşılaşma ertesinde, kazanan boksörün beyni, "Endorfin" salgılanması için emir verirmiş guddelere (veya salgı bezlerine). Bu endorfin, kazanan boksörün acılarını uyuşturup unutturur ve galip gelenin çok çabuk toparlanmasını sağlarmış. Yenilen boksörün beyni ise, kortizon salgılanması için emir verirmiş guddelere. Kortizon, acıları azaltmazmış. Yenilen zor toparlanırmış. İnsanlar rekabet ya da kavga ettikleri zaman, karşılarındakinin duruşuna ve vücut diline göre, ya daha atak, ya da daha pasif davranırlarmış. Winston bu durumu, görüntülü örnekleriyle anlattı. Örneğin çekingen, ürkek duran bir kumarbazın rakipleri, kağıt oyununda büyük paralarla oyuna giriyorlardı. Aynı kumarbaz, kendinden emin, hatta küstah davrandığı zaman, rakipleri ürkekleşiyor ve küçük paralarla oyuna katılıyorlardı. Sürekli rekabet ve kavga insanları yorduğu için, toplumda hiyerarşiler oluşurmuş. Güçlülere devredilirmiş sürekli rekabet ve kavga etme görevi.. "Lider" denilen güçlülerin ilk belirtileri ise, dış görünüşlerinden anlaşılırmış. Syracuse Üniversitesi'nden ve Marburg Üniversitesi'nden iki araştırmacı, (Allan Mazur ve Ulrich Mueller) Amerika'nın ünlü West Point askeri akademisinin 1950 mezunları üzerinde araştırma yapmışlar. Bu sınıftan orgeneral (Dört yıldızlı general) rütbesine ulaşanların dördünün de çeneleri geniş ve kaşları öne doğru çıkıkmış. Yani yüzlerinin görünüşü, onlara ilk elden liderlik şansı veriyormuş. Televizyonu bir "Aptal Kutusu" olarak değil de, eğlendirip oyaladığı kadar bilgilendiren de bir iletişim aracı şeklinde kullanırsanız, ikinci bir eğitim imkânı doğuyor toplumlara. Bilgi ve İletişim Çağı, insanlığın önüne sadece iyi şeyler getirmedi. Aynı anda "Bilgi Kirlenmesi" de gündeme geldi. Türkiye'nin uzun vadeli geleceğini ilgilendiren AB serüveninin dönüm noktası, iki gün sonraki 17 Aralık Cuma günü olacak. Ancak bugüne dayanan haftalar ve günlerde ne tür bir bilgi kirlenmesi yaşadığımızın farkında değil misiniz? Kimbilir kaç tanesinin hazırlanıp yırtıldığı ve 25 AB üyesi ülkenin ortak görüşünü yansıtmaları amaçlanan karar taslaklarının her biri üzerinde, nihai karar metniymiş gibi haberler ve yorumlar yapıldı. ABTürkiye karşılaşmasının sonucu belli olmadan, bizim haberci ve yorumculardan bazıları ve bazı siyasetçiler, Türkiye'yi mağlup ilan ettiler. Bunlara göre Türkiye, Ermeni Soykırımı'nı kabul etmeye, Kıbrıs'ı hemen tanımaya ve hatta bölüp parçalanmaya zorlandı ve buna razı oldu. Bunlara inananlar da, yenik boksörde olduğu gibi, acılarıyla baş başa kaldılar. Ve galip gelen Avrupa da, endorfin salgılayarak, zafer sarhoşluğunu yaşamaya başladı. Diyorum ki.. Medya bu çağda, toplumu bilgilendirme ve bilinçlendirme konusunda "Lider" olmak zorundadır. Bu bilgi kirlenmesi sürdürülürse, toplum kendine güvenini kaybedip, geniş çeneli ve kalın kaşlı liderler aramaya başlar. Her konuyu sulandırıp, her alanı "Gelinim Olur musun Evi"ne benzetmeye çalışırsak, uygarlık yarışında iç reytingimiz yüksek, ama durumumuz felaket olur.
|