| |
Suudiler bedel ödüyor
Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref'in "Usame Bin Ladin'le ilgili hiçbir bilgi olmadığını" açıkladığı saatlerde Cidde'de "Doğru yoldan çıkmış bir grup" ABD Konsolosluğu'nu bastı. "Doğru yoldan çıkmış grup", Suudiler'in söylemlerinde "El Kaide yandaşları" anlamına geliyor. Güpegündüz -ve ilk kez bir diplomatik misyonu hedef alan -bu saldırı, Suudi Arabistan'ın Mayıs 2003'ten bu yana hedef olduğu şiddet dalgasının yeni halkasını oluşturuyor. Ve yetkililerin 18 Haziran'da El-Kaide'nin Arap yarımadasından sorumlu lideri Abdulaziz El-Mukrin'in öldürülmesinden sonra yaptıkları "Örgütün etkisiz duruma getirildiği" iddiasının gerçeği yansıtmadığını gösteriyor. Suudiler'in sorunu, aşırılar ile teröristleri ayıracak çizginin nereden geçeceğini bilememeleri. Daha doğrusu çizgiyi çekmek için sorunun köküne inmeye cesaret edememeleri. Sorun; rejim ile Vahabilik arasındaki ittifak. 150 yıllık bu ittifak, Suud yönetiminin meşruiyetinin tartışma konusu yapılmaması karşılığı, Vahabiliğin devletin resmi mezhebi olmasına dayanıyor.
Ortaçağ karanlığı Bu öyle bir mezhep ki, Suudiler doğumlarında anne sütünden önce onun öğretileriyle tanışıyorlar. Okullarda onun, yabancı karşıtlığı ve Yahudi düşmanlığı üstüne kurulu ideolojisiyle yetişiyorlar. Bu ideolojide sadece Müslüman olmayanlar değil, Vahabilik dışındaki inançlara yönelen Müslümanlar bile kafir sayılıyor. İnancını savunmak için karşıt görüştekilerin öldürülmesine cevaz veriyor. Tıptaki ilerlemeleri, "Allah'ın takdirine karşı gelmek" görüyor. Ve elbette İslam topraklarını "kafirler"den temizlemek için cihad çağrısı yapıyor. Suudi Arabistan'da tüm kuşaklar, bu öğretiye göre yazılmış ders kitaplarıyla ve bu öğretinin militanı öğretmenlerle yetişti. Bu, krallığın da işine geldi. Çünkü, dış etkilere açık bir toplum, rejim için tehlikeli olabilirdi. Ancak 19801989 arasındaki Afganistan savaşı çok şey değiştirdi. Suud Krallığı Sovyetler'e direnen güçlerin önemli bir bölümünü (Pakistan ve Afganistan'daki kamplarda 12 bini aşkın Suudi genci eğitildi) sağladı. Savaş bitince dönemin istihbarat şefi Prens Faysal El-Turki'nin sessiz-sedasız ülkeye soktuğu bu gruplar kısa sürede denetimden çıktı. Çünkü onların döndüğü günlerde petrol kuyularını Saddam'ın tehditlerinden korumak için 30 bin Amerikan askeri Suudi Arabistan'a ayak basıyordu.
Irak savaşı kamçıladı "Afgan Araplar"ın karizmatik lideri Usame Bin Ladin, İslam'ın kutsal topraklarını "kafirler"e çiğneten kraliyet ailesine savaş ilan etti. Petrol piyasasında istikrarı sağlamak için Suudi Arabistan'ın üretimini artırarak yol açtığı gelir kaybının yıl yıl dökümünü çıkardı, "Arap ulusunun zenginliği kafirlere böyle peşkeş çekiliyor" dedi. Bu söylem, petrol zenginliğinden nasibini alamamış, işsizliğin pençesinde kıvranan Suudi gençliğini (nüfusun yüzde 60'ı 20 yaşın altında) müthiş etkiledi. Bin Ladin'in ödün vermeyen Vahabi görüşlerinin çektiği cami imamları, öğretmenler gerisini tamamladı. Irak savaşı, Ebu Garib cezaevi fotoğrafları, El Cezire televizyonunun yayınları da yangına benzin döktü. Şimdi Suudi Arabistan'ı İslamiyet'in ilk kurtarılacak toprakları ilan eden Bin Ladin ve binlerce militanı ile kraliyet ailesi arasında ölümkalım savaşı yaşanıyor. Kim kazanacak? Başkan Bush'un ikinci döneminde güçleri daha da artan NeoCon'lara göre, Suudi rejiminin ömrü pek uzun değil. Tabii köklü, cesaret isteyen reformlarla toplumsal desteğini artırmazsa... Bu reformlar Genişletilmiş Ortadoğu Projesi ile gelir mi dersiniz?
|